1 Mayıs’ a giderken SES olarak taleplerimizden biridir ulaşılabilir, ücretsiz, ana dilinde sağlık hakkı. Peki neden bunu talep ediyoruz?
Öncelikle “Sağlık nedir?” sorumuzla başlayalım. Dünya Sağlık Örgütü tarafından sağlık kavramı, sadece hastalık ve sakatlığın olmayışı değil; bedenen, ruhen ve sosyal yönden tam iyilik hali şeklinde tanımlanır. “Sosyal yönden tam iyilik hali” sağlığın sadece kişisel bir olgu olmadığına; siyasal, toplumsal ve sosyoekonomik boyutunun bulunduğuna atıfta bulunur. Türkiye’de artan hayat pahalılığı ve alım gücünün düşmesi göz önüne alındığında “tam iyilik” halinden söz etmek imkansıza yakındır.
Beslenme, barınma, ısınma ve sağlık hizmetlerine erişim maliyeti arttıkça; yoksulluk ve açlık sınırları yükseldikçe “sağlıksız” bir toplum olmaya daha çok yaklaşıyoruz. Daha çok hastalanıyor, sağlık kurumlarına başvuruyor, ilaç tüketiyoruz.
Bugün bir kez daha, çok net bir şekilde ifade etmek gereklidir: Yoksulluk bir halk sağlığı sorunudur.
Günümüzdeki sağlıkta dönüşüm politikaları nedeniyle halk, “Ne kadar paran varsa o kadar sağlık hizmeti alabilirsin” durumuna getirilmiştir. Biz, halkımızın parası kadar sağlık hizmeti aldığı bir sağlık sistemini kabul etmiyoruz. Paran varsa kapılar sonuna kadar açılıyor. Ama çok iyi biliyoruz ki sosyal devlet anlayışında devletin, vatandaşın ücretsiz ve nitelikli sağlık hizmetini almasını sağlaması bir zorunluluktur. Halkımızın ekonomik olarak çok zor durumda olduğunu, sağlığa ulaşmada ne kadar zorlandığını biliyoruz.
Giderek artan konut fiyatları ve kiralar ülkedeki en önemli gündemlerden biri. Yoksulluğun barınma hakkının kısıtlanmasıyla sonuçlanması halk sağlığını doğrudan ilgilendiriyor.
Kötü sosyal ve ekonomik koşullar ömür boyunca sağlığı olumsuz etkiliyor. Sosyoekonomik düzey düştükçe hastalık oranları artıyor, yaşam beklentisi azalıyor. Yeterli beslenememe, temiz olmayan ortamlarda bulunma, ev kalabalığı gibi koşullar sağlıksızlığı da beraberinde getiriyor. Ayrıca 6 Şubat’ tan günümüze deprem bölgelerinde halen barınma sorunu, yeterli beslenememe, aynı konteynerde çok fazla kişinin kaldığını gözlemliyoruz.
Ekonominin en çok etkilediği grupları; yaşlılar, kadınlar, engelliler, işsizler, eski mahkumlar, çocuklar, emekliler, tek ebeveynli aileler, zaten bir hastalığı olanlar gibi sıralayabiliriz. Ekonomik sürecin bu gruplar için düşük doğum ağırlıklı doğumlar, erken doğumlar, enfeksiyonlar, uyuz, akciğer hastalıkların yaygınlaşması gibi sonuçları olduğunu görüyoruz.
Beslenemediği için gelişim geriliği yaşayan birçok çocuk var. Deprem bölgesinde, devam eden yıkımlardan dolayı ortaya çıkan asbest ve silikozis tozlarından en fazla 10 yıl sonra halk, çeşitli kanserlerle karşı karşıya kalabilir. Ancak şu anki koşullarda halk, birinci basamak sağlık hizmetlerine dahi ulaşamıyor. 2’ nci ve 3’ üncü basamak hastanelerde uzak tarihlere randevu bulabiliyor. Bu da halkla sağlık emekçilerini karşı karşıya getiriyor. Sağlık kurum ve kuruluşlarında oluşan yoğunluktan dolayı halk, nitelikli bir sağlık hizmeti de alamıyor. MR, tomografi gibi randevular bazı illerde 1 sene sonraya alınabiliyor. Halk, sağlık hizmetine ulaşamıyor ve görüyoruz ki “sağlıkta dönüşüm programı” bu konuda da başarısız bir sınav veriyor. Ülkemizde rutin sağlık hizmetlerine erişim sorunu yaşayan hastalar nedeniyle acil servislere başvuru büyük oranda artıyor. Bu da nitelikli sağlık hakkına ulaşımı engelliyor.
Yeterli ve dengeli beslenemeyen, sağlıklı konutlarda barınamayan, yeterince ısınamayan, karanlığa mahkum edilmiş bir toplumda yoksulluk bir halk sağlığı sorunudur. Bugün halkın sağlığını koruyabilmesinin yolu, ihtiyaçlarının kamusal, eşit ve ücretsiz olarak karşılanacağı bir toplumsal düzendir. Gelir dağılımındaki adaletsizlik ortadan kalkmadığı, en temel insani ihtiyaçlar piyasanın insafına terk edildiği sürece halkın sağlığından söz edilemez.
Çocuk İstismarcısı “Cinci Hoca” Lakaplı Sanığa Jet Tahliye
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.