En çarpıcısı, ömürleri boyunca askeri vesayete karşı en keskin görüşleri dile getiren bu isimlerin, şimdi darbe girişimine destek vermekle suçlanmaları.
Yine geldik adaletimin sarayına… Öyle bir ‘saray’ düşünün ki Türkiye’nin en ünlü gazetecilerinin yargılandığı davalar, 25 kişilik duruşma salonlarına verilsin. Her seferinde kapısında aynı kavga kıyamet kopsun;tutukluların aileleri dahi içeri girebilmek için saatlerce ayakta beklesin…
Öyle bir ‘adalet’ düşünün ki tutuklular, avukatlar TCK’den Anayasa’ya, evrensel hukuk standartlarına haksız tutukluluğu tek tek kanıtlarken mahkeme heyeti ‘Kısa kesin’ demekle yetinsin… Tutuklu sanıklar, suçsuz olduklarını ıspatlamak ve haklarında öne sürülen iddiaların yersizliğini göstermek için beyhude çabalasın.
Bu hafta, Zaman davasıyla eşzamanlı olarak Altan kardeşlerin ve Nazlı Ilıcak’ın da bulunduğu 17 sanıklı davanın ikinci duruşması, Çağlayan’da görüldü. (Ekrem Dumanlı, Tuncay Opçin, Bülent Keneş ve Emre Uslu gibi cemaat bağlantılı firari isimler de aynı davada yargılanıyor.)
Öğle arasından sonra gittim; Ilıcak’ın savunmasının son bölümünü, Ahmet ve Prof. Mehmet Altan’ın güçlü savunmalarını dinleyebildim.
Zaman davasında olduğu gibi, bu davayı da izleyen gazeteci ve basın örgütü temsilcisi parmakla sayılacak kadar azdı. Daha ziyade yabancı basın örgütlerinin temsilcileri ve ‘olağan şüpheliler’ diye kendi aramızda dalga geçtiğimiz üç beş gazeteciydik.
BİR ZAMANLAR EL ÜSTÜNDE TUTULDULAR
Salı günkü yazımda (‘Vurun liboşlara’ Bu mudur?’) kimi tutuklu gazetecilerin yalnız bırakıldığını, basın özgürlüğünün üç beş dostun hakkını savunmaktan ibaret olmadığını anlatmaya çalıştım. Kendimi tekrar etmeyeceğim ama şunlarıkısaca hatırlatmadan da geçemem:
Nazlı Ilıcak ve Mehmet Altan, AK Parti hükümetinin politikalarını destekledikleri için el üstünde tutuldu, yıllarca ‘yandaş’ denilen medyanın en popüler yazarları oldular. İkisi de neredeyse her tartışma programının, davetlerin, panellerin vazgeçilmez isimleriydi. Bu nedenle muhaliflerin bolca nefretini topladılar.
Ne zaman ki hükümeti ve Erdoğan’ı artan dozlarda eleştirmeye başladılar, Sabah ve Star gibi propaganda gazetelerinden şutlanıp kendilerine cemaat medyasında yazmak ve/veya TV’sine çıkmaktan başka bir ‘alan’ bulamadılar. Merkez sağ-liberal aksta gazetecilik yapanların bir kısmı gibi, geçimlerini sürdürmek veya bir köşeye çekilmemek için cemaat yayınlarında cömertçe açılan kapıları değerlendirdiler. Peki bu, 1 yıldan fazla ve kimbilir daha ne kadar hapse tıkılmayı gerektiren bir suç mudur?
Sol muhalif cephe açısındansa Ahmet Altan’ın ‘günahı’, daha büyük ve anlaşılır nedenleri var: Taraf gazetesinin yayın yönetmenliğini ve başyazarlığını yaparken ‘askeri vesayeti bitirmek’ iştahıyla atılan başlıklardan sorumlu. Nedim Şener ve Ahmet Şık için atılan ‘Gazetecilikten tutuklanmadılar’ başlığı, bunların en unutulmazı… Türkiye’nin en çok satan romancılarından olan Ahmet Altan, sert muhalif yazılarına Gezi’den önce başladı. Son yıllardaysa medyadan uzak durdu, ara sıra muhalif basında yazıları yayımlandı. Zaten şu anda tutuklu olmasının nedeni de bu yazılar; Taraf zamanındaki yayınlar filan değil. (bkz: Diken’de yazdığım ‘Altan biraderlere vurmanın dayanılmaz hafifliği’ )
ASKER KARŞITLARI DARBECİLİKLE SUÇLANIYOR
Altanlar ve Ilıcak’la birlikte 17 sanık, ‘FETÖ’nün medya ayağı’ olmakla suçlanıyor. Yöneltilen suç ne? Darbeye teşebbüs suçlarını oluşturan TBMM’nin görevini yapmasnı engellemek, anayasal düzeni ve hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek’. Ayrıca ‘silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek’…
Peki istenilen ceza ne? Üçer kez ağırlaştırılmış müebbet ve 15’er yıldan 22.5 yıla kadar hapis cezası!
Salt bu suçlamalara ve ‘suç unsuru’ diye iddianameye konan yazılara, söylenen sözlere, evden çıkan 1 dolara dayanarak orantısız ve adil olmayan bir yargılamaya maruz kaldıklarını herkes biliyor. Seveni, sevmeyeni dahil.
En çarpıcısı, ömürleri boyunca askeri vesayete karşı en keskin görüşleri dile getiren ve sırf bu nedenle hem desteklenen,hem yerden yere vurulan bu isimlerin, şimdi darbe girişimine destek vermekle suçlanmaları. Eh, bu kadar ağır şartlarda hapiste tutulabilmelerinin yolu, darbeye teşebbüs suçlamasıyla mümkün…
Salı günkü duruşmada, mahkeme heyeti başkanının sertliği ve herkesi sık sık ‘kısa kesmeye’ davet etmesi, tahliye çıkmayacağının da işaretiydi.
AHMET ALTAN: TEK BİR SOMUT KANIT GÖSTERİN
Nitekim öyle oldu; 72 yaşındaki Nazlı Ilıcak dahil olmak üzere, tutuklu sanıkların hukuka, belgeye, mantığa dayalı savunmaları yok sayıldı ve tahliye çıkmadı.
Ahmet Altan’ın savunmasından bir bölümle şimdilik noktalayalım:
“Hakkımızda bu tuhaf iddialarla ilgili bir tek somut kanıt gösterin, ben bir daha savunma yapmayacağım ve hakkımda en ağır hüküm verilse bile temyize gitmeyeceğim. (…) Ömrümün geri kalanını bir hapishane hücresinde sessizce geçirmeye razı olacağım. (…) 15 Temmuz’da silahlı darbe yaptığımızın somut kanıtlarını bize ve dünyaya gösterin. Gösteremeyeceksiniz. Çünkü bu iddialar baştan aşağı yalan.”
Hakan Albayrak’tan AKP’ye çok sert eleştiriler!
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.