RABİA YILMAZ / BirGün – Bakanlık bir mühendislik firması ile anlaşarak, sit alanlarının tekrar değerlendirilmesi yönünde rapor talebinde bulundu.
Rize’de sit alanlarına karşı yapılan eylem ile geçen haftalarda Trabzon Uzungöl’de yurttaşların sit alanı ihlali gerekçesiyle hapis cezasına çarptırılmasının ardından Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın sit alanlarının kaldırılmasına yönelik harekete geçtiği bilgisine ulaştık.
Ankara’da bulunan Çınar Mühendislik firması ile anlaşan Bakanlık, doğal sit alanlarının kaldırılması, değiştirilmesi ya da sınırların daraltılmasına yönelik çalışmalara başladı.
Daha önce birçok ÇED davasına da adı karışan ve hazırladığı raporlarla çevre talanına katkı sağladığı iddia edilen Çınar Mühendislik’e ihale edilen çalışmada hazırlanacak rapor çerçevesinde Bakanlık, doğal sit statülerini yeniden değerlendirerek doğal sit alanlarını kaldırma, derecesini düşürme, sınırlandırma gibi kararlar verebilecek.
Gezi Direnişi’nde rafa kalktı
Sitlerin tamamen kaldırılması sürecinin 5 yıl önce Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Yasa Tasarısı ile başlatıldığını belirten avukat Yakup Okumuşoğlu, sürecin nasıl askıya alındığını şöyle anlattı:
“Bu tasarı Milli Parklar’ın, Tabiat Koruma Alanları’nı ve diğer korunan alan statülerini yeniden tanımlayan, tanımlanan koruma statülerinin de profilini düşürecek bir tasarıydı. Bu tasarı ile örneğin doğal sit alanlarına dair koruma statüleri kaldırılmaktaydı. Tasarı doğayı korumayı değil, kullanımı önceleyen bir tasarıydı ve bu sebeple de oldukça tepki çekmişti. Pek çok tartışma arasında Veysel Eroğlu, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nde tasarının onaylanacağını söylemişti. Ancak tam da o tarihlerde başlayan Gezi Direnişi nedeniyle tasarı gündemden düşürüldü. Bununla birlikte idare tabi ki peşini bırakmadı bu işin. Yavaş yavaş bir takım hazırlıklar yapılmaya başlandı. Mevcut mevzuat hükümlerine göre idarenin yapması gereken iş ve işlemler ise yapılmadı.’’
Bölge halkı rehin alınmış durumda
Valiliklerin, sit alanları için koruma amaçlı imar planlarını yapmadıklarını ifade eden Okumuşoğlu şunları söyledi: “Örneğin bir alan, doğal sit alanı ilan edildikten sonra mevzuat gereği Valilikler tarafından koruma amaçlı imar planlarının yapılması gerekiyor.
Ama bir alan doğal sit alanı ilan edilmesine rağmen Valilikler çeşitli sebepler ileri sürerek koruma amaçlı imar planı yapmayınca bu sefer de bu alanlarda yaşayanlar ihtiyaç duyduğu yeni konut, tamirat, tadilat ya da yapı sınıfına giren herhangi bir faaliyeti yapamaz oluyor. Dünyanın en güzel ve yöreye en uygun yapısını dahi yapmayı düşünseniz, koruma amaçlı imar planı olmadığında izin ve ruhsat süreci yürütülemiyor.
Mesela Fırtına Vadisi 17 yıl önce doğal sit alanı ilan edilmiş. Aynı bölge diğer yandan turizm alanı da ilan edilmiş. Devlet de turizmi teşvik etmiş. Her gün onlarca tur otobüsü, yüzlerce araç vadiye girmekte, ama vadide konaklama için tesis bulunmamakta. Plana dayalı olarak tesis yapmak isteyenler var ama plan yok. İnsanlar bu nedenle kaçak yapı yapmaya başlıyor, kaçak yapı yapılınca da devlet gidip tutanak tutup kişileri yargılıyor, yapılarına dair yıkım kararları veriyor. Sonra her seçim zamanı ‘Sorunlarınızı çözeceğiz’ deyip bunu oya tahvil ediyorlar. Yani vatandaşlar, doğal sit alanlarındaki bu sorun ile adeta rehin alınmış durumda.
Halbuki bir alanın doğal sit alanı ilanı ile hem korunması hem de uygun ölçekli faaliyetlerle korunması mevcut mevzuat ile mümkün. Ama devletin aklında bu alanlar için doğal sit karakteri ve koruma statüsü ile uyuşmayan faaliyetler var. Hes, baraj, yeşil yol kapsamında yeni turizm bölgeleri gibi yoğun yapılaşma arzusu var. Bunun için de doğal sitleri kaldırmak istiyor. Koruma amaçlı imar planı yapmayarak kendi ürettiği sorun üzerinden de yurttaşlara ‘Siti kaldırın’ çağrısı yaptırıyor.”
İdare gerekçe üretiyor
Bölge halkının koruma planlarının yapılmaması nedeniyle mağdur edildiğini belirten ve bunun en son örneğinin Trabzon’da yaşandığını hatırlatan Okumuşoğlu şunları söyledi:
“İşte Uzungöl ya da Ayder Yaylası gibi bir alanı kitle turizm alanı olarak belirler ve teşvik ederseniz, bu alanlara her gün onlarca tur otobüsü ve araç girişi sağlarsanız, vatandaş da bu turizm yöneliminden doğal olarak yararlanmak ister. Evini büyütür, yeni ev yapar, gecelik konaklama yaptırmak ister, lokanta yapmak ister vs. İdare olarak koruma amaçlı imar planını yapmazsanız, vatandaş da ruhsat alabilme imkânı olmadığından yapısını kaçak yapar. Kontrolu de yitirirsiniz bir süre sonra.
Güzelim doğa alanları ve ülkenin en prestijli vadileri beton yığınına döner. İdare, bu konuda iyi niyetli değil. Sorunu yaratan kendisi, sonucuna katlanan ise vatandaş oluyor. Vatandaşı cezalandırma yoluyla doğal sitlerin kaldırılması noktasına yöneltiyor. Çünkü insanlar da cezalar nedeniyle, ‘Doğal sit alanları kalksın biz ceza almaktan yorulduk’ diyor. Böylece idare, kendisinin yarattığı sorun üzerinden doğal sit alanlarını kaldırmak için bir gerekçe üretmiş oluyor.’’
Okumuşoğlu, “Doğal sit alanlarının kaldırılması, değiştirilmesi amaçlı geçen yıldan bu yana hazırlık yapılıyor. Çamlıhemşin’de yapılan ‘Sitler kalksın’ eylemini de yereldeki siyasetçiler örgütlüyor. Bu eylemden bir hafta sonra Enerji Bakanı Berat Albayrak’ın bölgeye gitmesi, Uzungöl’den gelen haber, hemen arkasından da Fırtına Vadisi’nde 1900 hektar alanın maden arama ruhsat ihalesinin haberi tesadüf olmasa gerek. Bizlerin bu konudaki hassasiyetleri belli. Elbette bizde araştırmalara başladık’’ dedi.
Yeni bir talan dönemi
Karadeniz’de yeni bir talan dönemine girildiğini söyleyen Okumuşoğlu sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bir yanıyla Yeşil Yol , bir yandan maden arama ruhsatları, bir yandan HES ve baraj, diğer yandan da kentsel dönüşüm adı ile yeni rant alanları üretme, yayla tatil köylerine dair plan ve projelere dair haberler gelirken, diğer yanda ise vatandaş ‘Sit istemiyor’ oluyor. Kamuoyu oluşturarak ‘Sitlerden bezdik kardeşim, sitler iflahımızı kesti, eziyet ediliyor’ algısıyla sitleri ve korunan alanları ortadan kaldırmak gibi yönelim var. Bunun sonuçlarını da zaten çok yakında görürüz.’’
***
KARADENİZ’DE Bilinçli bir saldırı politikası uygulanıyor.
Karadeniz İsyandadır Platformu üyelerinden Eren Dağıstanlı da sitlerin kaldırılmasına yönelik çalışmaların uzun süredir devam ettiğini ve bilinçli bir saldırı politikası uygulandığını belirterek şu değerlendirmede bulundu:
‘’Uzungöl’e vatandaşa ceza kesiyorlar. Peki Uzungöl’ün çevresine beton yapanlar kimdi ve onlara niçin ceza kesilmedi?
Buradaki amaç çok belli. Gereken koruma imar planları yapılmayarak ve vatandaş mağduriyeti yaratarak sitlerin kaldırılmasına yönelik zemin hazırlıyorlar. Çamlıhemşin’de de bunu ‘Ölülerimizi gömecek yerimiz yok’ söylemi üzerinden yapıyorlar. Peki bu yapılar yapılırken neredeydiniz? Uzungöl’ün çevresi betonlarla kaplanırken ve HES’ler yapılırken neredeydiniz? Mağduriyetler üzerinden doğal sit alanlarının bir bela olduğuna inandırmak ve kaldırmak noktasında vatandaşı yanlarına çekmek için böyle bir yöntem izliyorlar. Bizi birbirimize kırdırmak istedikleri için bunu yapıyorlar. Biz o vadinin nasıl bir kültürel ve doğal bir miras olduğunu savunduğumuzda, ‘Bakın bunlar bunu savunuyor ama siz çivi bile çakamayacaksınız. Sizin menfaatinize değil’ demek için bunu yapıyorlar.’’
‘Bilirkişiyi de özelleştirecekler’
Sitlerin Karadeniz’in tahribatına yol açacak projelerin önünde büyük bir engel olarak görüldüğünü ifade eden Dağıstanlı, ‘’Yeniden ÇED yönetmeliğini ve bilirkişilerle ilgili mevzuatı değiştirmek için çalışma yapıyorlar. Bilirkişileri özelleştirerek, daha sağlam hale getirmek için uğraşıyorlar, aslında ciddi bir saldırıya hazırlanıyorlar. Danıştay’ın Gezi Parkı hakkında verdiği kararı da bunu bir parçası olarak görmek lazım’’ diye konuştu.
Çernobil’e bir de bu fotoğraflarla bakın
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.