Türkiye Yazarlar Sendikasının (TYS) 21 Mart Dünya Şiir Günü Bildirisi’ni Şair ve Yazar Gülsüm Cengiz yazdı. “Şiir yaşam içindir!” başlıklı bildiride “Bugün insanlığın şiire her zamankinden fazla gereksinimi vardır. Kapitalizmin son aşaması olan emperyalizmde; emek sömürüsü, savaşlar, kimyasal silahlar, nükleer reaktörler, ozon tabakasındaki delik, laboratuvarlarda üretilen virüsler ve küresel salgın, orman yangınları yalnız insanları değil, bütün yaşamı tehdit etmektedir” denildi.
PEN Türkiye’nin 21 Mart Dünya Şiir Günü Bildirisi’ni de Şair Türkan İldeniz kaleme aldı. “Şiir sen benim her şeyimsin” başlıklı bildiride “Şiirler ses resmidir, sesle çizilir. Hayatın özünde karılmıştır mayası. Renkleri asla solmaz. Yansıtır çağının gölgesini, güneşini. Yansıtır devranın ölçeğini. Ülkenin gerçeğini” ifadelerine yer verildi.
Gülsüm Cengiz’in bildirisi şöyle:
“Şiirin tarihi insanlık tarihi kadar eski. İnsanın yeryüzündeki serüveninin başladığı dönemde dans ve müzikle birlikte ortaya çıkan şiir; insanın yaşadıklarını anlatma, özlem ve isteklerini ifade etme gereksiniminden doğmuştur. Beden hareketine ve müziğe eşlik eden ritimli sözler şiirin temelini oluşturmuştur. Bu demektir ki şiiri var eden yaşamdır; insana, doğaya, yani bütünselliği içinde yaşama ve süregelen olgulara dair ne varsa şiirin konusunu oluşturmuştur. Bereketli bir hasat ve yağmur özlemi, iki insan arasındaki büyük duygu birliği olan aşk, karanlık ve ölüm korkusu, ışık özlemi, aşk ve ayrılık acısı şiir olmuştur kabile büyücülerinin tılsımlı sözcükleriyle. O günden bu yana, şairlerin, yaşadıkları çağ ve toplumda yaşananlara tanıklık ettikleri şiirler; değişen toplumsal koşullardaki insanlık hallerinin yanı sıra biçimde de değişerek süregelmiştir; ancak aşk, ayrılık, ölüm, yoksulluk; barış ve özgürlük isteği, daha güzel bir yaşam özlemi gibi temel izlekler değişmemiştir. İnsanlığın ortak sorunlarını ifade eden şiirler, çağlar boyu varlığını sürdürerek günümüze dek gelmiştir. Şairin yaşadığı coğrafya, dönem ve kültürden izler taşıyan bu şiirler, geçmişten geleceğe uzanan zincirin birbirine eklenen halkalarıdır ve insanlığın ortak mirasıdır.
Şiirin temelinde de felsefedeki gibi; insanın yaşadığı dünyayı, insanı anlama ve açıklama; gelecek düşleri kurma ve değiştirme özlemi vardır. O yüzdendir ki şiir muhaliftir; kurulu düzene, egemen ideolojiye… Şair, toplumunda ve çağında yaşanılan kötülükleri, haksızlıkları sorgular, eleştirir, daha güzel bir yaşamın varlığını sezdirir dizeleriyle. Çünkü sanatçının toplumuna, çağına karşı sorumlulukları vardır. Çünkü şairler toplumların vicdanıdırlar; bütün seslerin sustuğu, susturulduğu bir dönemde toplumsal çelişkileri, acıları gösterirler; şiirleriyle ses olurlar insanlara. Şairler umut işçileridir; insanların bakıp görmedikleri ince ayrıntıları, yaşamdaki zenginlikleri, güzellikleri, umut ve direnci duyumsatan. Şairler bilinç işçileridir; insanlara, kendi içlerindeki değiştirme gizilgücünü yapıtlarıyla sezdiren. Çünkü şiir işlevseldir; insanların bilinç altına girip düşüncelerini, duygularını etkileme gücü vardır.”
“Şiir yaşamın ta kendisidir. Kara bulutların arasından sızan gün ışığı, sularla öpüşen salkım söğütler, fırtınalı bir havada kabaran dalgalar, suyun üstündeki ak köpükler şiirdir. Gözaltında kaybedilen oğlunun mezarını arayan ananın saçına düşen ak, dili yasaklanan insanın yüreğindeki acı şiirdir. Sınıflı toplumların doğuşunun ardından binlerce yıldır acı çeken, şiddete uğrayan, öldürülen kadınların yüzleri; süregelen baskıya başkaldırıp yazgıyı değiştirmek için ellerini birleştiren kadınların direnç ve mücadelesi, yüreklerindeki isyan şiirdir. Savaşların sınır boylarına, deniz kıyılarına savurduğu sığınmacıların gözlerindeki umarsızlık, onlara el uzatan insanların varlığı şiirdir. Yüreğe düşen aşk, toprağı canlandıran emek, makineye hükmeden el, meydanların coşkusu şiirdir. Çekirdeğin içindeki can, taşı oyan su damlasının gücü, ana rahminde büyüyen umut; dalın ucundaki ilk tomurcuk şiirdir. Demiştir ki Goethe; ‘Şiirin konuları hiç eksik olmayacaktır; çünkü dünya o kadar büyük, o kadar zengin, yaşam o kadar değişik manzaralı ki… Hiçbir gerçek konu yoktur ki şair onu gereği gibi işlemesini bildiği andan itibaren şiirden yoksun olsun.’
Şiir yan tutar; tuttuğu yan bütünselliğiyle yaşamdır. Demiştir ki Nazım Hikmet; ‘Dünya tarihinde, çağının sorunları karşısında büsbütün yansız ve edilgin kalmış bir tek büyük yazar göstermek kuşkusuz güç olacaktır. Yansız olunduğu sanılabilir ve söylenebilir, ama nesnel olarak hiçbir zaman yansız olunamaz. Bana gelince, ben kesinlikle yan tutmayı yeğlerim’”
“Şiir yol arkadaşıdır; yoksullara, ezilenlere, savaşlardan bunalan insanlara umut ve direnç olan. Hasan Hüseyin, ‘biliyorum / matarada su / torbada ekmek / ve kemerde kurşun değil şiir / ama yine de / matarasında su / torbasında ekmek / ve kemerinde kurşun kalmamışları / ayakta tutabilir.’, Serdari ‘kısa çöp uzundan hakkın alacak’ demiştir. Nâzım Hikmet ise, ‘gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan, ekmek gül ve hürriyet günleri’nin nasıl geleceğini de söylemiştir dizelerinde: ‘beklenen günler, güzel günler ellerinizdedir.’
Bugün insanlığın şiire her zamankinden fazla gereksinimi vardır. Kapitalizmin son aşaması olan emperyalizmde; emek sömürüsü, savaşlar, kimyasal silahlar, nükleer reaktörler, ozon tabakasındaki delik, laboratuvarlarda üretilen virüsler ve küresel salgın, orman yangınları yalnız insanları değil, bütün yaşamı tehdit etmektedir. İşte teknolojik olanaklar arttıkça yalnızlaşan, yaşama yabancılaşan insan; işte Afrikalı çocuğun aç gözleri; işte Hindistan’da çeyiz kavgasında yakılarak öldürülen kadının çığlığı; işte Filistin’de, Yemen’de, Afganistan’da, Ukrayna’da silahların gölgesinde yaşayan çocukların gözlerindeki korku ve acı; işte yok edilen yağmur ormanları, ranta kurban edilen zeytin ağaçları; işte dünyanın her yerinde; savaşlar ve göçler nedeniyle sokakta yaşamak ve çalışmak zorunda kalan milyonlarca çocuğun sorgulayan bakışları…”
“Ne var ki yaşamın bütünselliği içinde, acıların yanında umut da vardır. Her sabah yeniden doğan güneş, doğanın sonsuz yenilenme gücü, halkların barış ve özgürlük mücadelesi, kadınların direnci, ayağa kalkan emekçiler, doğaya sahip çıkan insan, çocukların bitimsiz yaşama sevinci umuttur…
Her şair kendi çağını, dünyasını yaşar; yüreğindeki kabuğu çatlatıp yaşama kök saldığında, yaşam ona şiirin yolunu gösterir. Şair yaşamdan damıttığı şiirleriyle, insanın daha güzel bir dünyada yaşama isteğine, özgürleşme mücadelesine güç verir. Çünkü ‘Şiir yaşam içindir! / Tanıklık etmelidir gününe, / yaşamı savunmalıdır şiir!’”
Türkan İldeniz’in PEN Türkiye için yazdığı 21 Mart Dünya Şiir Günü Bildiris de şöyle:
“İsteme benden canımı Tanrım/ Ne cennet ne cehennem/ ömrümü şiire adadım / Kimseye vermem// vardır bir şiir. sarnıç suyu gibi durgun/ vardır bir şiir: batık kent gölü gibi mahzun/ vardır bir şiir: çığ gibi iner çavlan yaratır/ vardır bir şiir: dalgaları hem kendisiyle, hem kıyıyla çarpışır/ vardır bir şiir: zamanla yarışır.
Şiirler ses resmidir, sesle çizilir. Hayatın özünde karılmıştır mayası. Renkleri asla solmaz. Yansıtır çağının gölgesini, güneşini. Yansıtır devranın ölçeğini. Ülkenin gerçeğini. Şairi itilip kakılsa, hapse atılsa, derisi soyulsa, asılsa, kuşunlansa, yakılsa da; şiiri yaşar sonsuza kadar ve dipdiri çıkar sayfalardan, bin yılları aşarak. Hallac’ı Mansur, Pir Sultan, Nesimî, Nefî, Nâzım Hikmet, Lorca, Rodnoti. O şiirler zamana kement atar, kemende basar parmak. Evet hayatın özünde karılmıştır mayası, renkleri ondan solmaz. Bin afetten bir mısra damıtır sırasında, sırasında bir beyit doğar bin kıyametten sonra.
Ve şairler, ve onlar; önce insan dediler, sonra insan. Yanına ekmek, çiçek, gerçek çizdiler. Aysın aydınlansın ortalık, saklanmasın karanlığa kirli işler. Bilinsin çakma denizde kutsanan, yalan dolan, yağma, talan bilinsin diye kelle koltukta gezdiler. Ama hiçbir zaman kalemlerinden eksik etmediler umudu. Onlar. Buz Altında Yanardağ. O yüzden, biz yorulmak bilmeyiz. Bilmeyiz yorulmak biz. Yine insana, yeni insana gideriz. Gün olur bir şiir açar, gökyüzü büyür tat gelir acıya. Duraklamışsa, dinleniyorsa bekleyin biraz lütfen, bir volkandır az sonra patlayacak. Silahları hile pusu ve tuzak diye, işte biraz ondan; tam yılgınlığın belirdiği yerde bir şiirle yeniden tutunuruz kendimize.
Ey nice cendereden süzülen direnç! Hangi acı denenmedi ki bizde. Kitap yakılan yıldan insan yakılan yıla vardık. Katliam katladık, çağ atladık. Gel de içlenme. Nereye çıkar bu çarşı ki…hem kalabalık hem karanlık. Oysa; insanı ve nice dahaları, nice dehaları sevdik. Sevdik aşkla, kutsadık tapmadan da öte. Ama sevmedik sevmedik asla savaşları silahları. Selam gençlik, cömert doğa, kâinat tarihin kanlı sayfalarına inat defolsun yeryüzünden öfke ve kin, işte zeytin dalı, işte güvercin haydi barış çocukları hep birlikte yeniye yaşasın hayat.”
(KÜLTÜR SERVİSİ – EVRENSEL)
Rize milli eğitim müdürü Emen’e yönelik tepkiler devam ediyor
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.