1 Eylül Dünya Barış Günü dolayısıyla, Türkiye genelinde birçok ilde etkinlikler düzenlendi.
Gençağa karafazlı
Samsun Emek ve Demokrasi Güçleri Samsun Atakum Çobanlı İskelesi ‘nde düze
nlediği etkinlikte yapılan basın açıklamasında, Emperyalist güçlerin 82 yıldan beri savaş ve sömürü politikalarından vaz geçmedikleri ifade edildi.
1 Eylül barış günü etkinliğinde Samsun Emek ve Demokrasi Güçleri adına basın açıklamasını Sevgi Boran okudu.
“BÜTÜN COĞRAFYAMIZ ATEŞ ALTINDA”
AKP-MHP ittifakı, Saray rejimi, ekonomik, siyasal krizlerle sarsılan iktidarını devam ettirebilmek için, ABD’nin taşeronluğunda savaş ve işgal politikalarını derinleştirecek adımlar atıtığını kaydeden Boran;
” Bugün 1 Eylül Dünya Barış Günü. Nazi Almanya’sının Polonya’yı işgal ederek 2.Dünya Savaşı’nı başlatmasının üzerinden tam 82 yıl geçti. 82 yıldır emperyalist devletler ve onların yerli işbirlikçileri savaş ve sömürü politikalarından vazgeçmiş değiller.
Bu sene 1 Eylül’de de savaş, çatışma ve bunun yarattığı yoksulluk ve göç ile karşı karşıyayız. Savaşlar, çatışmalar, yerinden yurdundan edilen ve yollara düşen mülteciler… Bütün bunlar işçi ve emekçilerin ürettiği zenginliğin paylaşılması ve yeni kaynak alanları için dünyanın yeniden paylaşılması mücadelesinden ortaya çıkıyor. Suriye’den Yemen’e, Irak’tan, Filistin’e ve Afganistan’a, Libya’dan Doğu Akdeniz’e bütün coğrafyamız ateş altında.
“SAVAŞLARI BAŞLATANLAR “BARIŞ VE ÇÖZÜM” SÖZCÜKLERİNİ DE DİLLERİNDEN DÜŞÜRMÜYORLAR”
Yaşadığımız bölge enerji kaynaklarının paylaşımı ve geçiş yollarının denetimi mücadelesi nedeniyle emperyalistlerin ve bölge gericiliklerinin savaş ve çatışma merkezi olmayı sürdürüyor. Bu gerici güçlerin başlattığı ve dahil olduğu savaşlar, yüz binlerce insanın ölümüne ve milyonlarca insanın yıkıma uğratılmasına, yaşadığı yerlerden göçmesine sebep oluyor. Ancak savaşları başlatanlar ve destekleyenler “barış ve çözüm” sözcüklerini de dillerinden düşürmüyorlar. Onların dilinde bu kelimeler kirleniyor; savaş, talan, sömürü anlamı kazanıyor. Bu savaşlar, onlara yeni pazarlar, daha çok egemenlik ve kar getiriyor. Emekçi sınıflar için ise ölüm, yurtsuzluk, yoksulluk ve kölelik üretiyor.
“SARAY REJİMİ SAVAŞ POLİTİKLARINI DERİNLEŞTİRECEK ADIMLAR ATIYOR”
Emperyalizmin bölgemizde tetikçiliğini yapan bu ülkenin egemenleri, AKP-MHP ittifakı, Saray rejimi, ekonomik, siyasal krizlerle sarsılan iktidarını devam ettirebilmek için, ABD’nin taşeronluğunda savaş ve işgal politikalarını derinleştirecek adımlar atıyor. Bu savaş ve işgal politikalarının sorumluluğunu, mecliste savaş tezkerelerine evet diyen tüm düzen partileri de paylaşıyor.
Aynı zamanda ırkçılığı körükleyerek, bir yandan mültecileşen milyonları ucuz işgücü olarak iliğine kadar sömürürken bir yandan da kendi yarattıkları işsizliğin, ekonomik krizin sorumlusu olarak göstererek mülteci düşmanlığını körüklüyor. Bu sayede, emekçilerin, halkın sisteme karşı; işsizliğe, sömürüye, güvencesizliğe, geleceksizliğe karşı biriken öfkesini, yine kendisi gibi ezilen sömürülen, tecavüze uğrayan, köle muamelesi reva görülen mültecilere yönelmesi için uğraşıyorlar.
“SARAY REJİMİ DOĞAYI TALAN EDİYOR”
Aynı emperyalist işbirlikçisi iktidar bitmek bilmeyen bir doğa talanı meydana getiriyor. Rant politikalarıyla yaratılan felaketleri ‘doğanın fıtratı’ diyerek geçiştirmeye çalışıyor. Yakılan ormanlar beklenmeden imara açılıyor, yazlık Saray, köprüler, yollar yapabilmek için insan dışı hayvanların yaşam alanı olan ormanlar yok ediliyor. HES’lerle, beton yığınları yaratan yol projeleriyle, imara açmalarla, çarpık kentleşmeyle, nükleer santral projeleriyle, maden ocaklarıyla ve doğayı talan eden benzeri uygulamalarla AKP doğa olaylarının felakete, afete dönüşmesine zemin hazırlıyor ve yeteri kadar önlem almayarak da felaketin boyutlarını büyütüyor. Tüm bunlar AKP iktidarının hem insanları hem insan dışı hayvanları yok sayan doğa düşmanı zihniyetinden ileri geliyor.
“ERDOĞAN ÖLEN HAYVANLARA ‘BEYAZ ET’ DİYEREK TÜRCÜ YÜZÜNÜ ORTAYA KOYUYOR”
Recep Tayyip Erdoğan’ın orman yangınlarında ölen hayvanlardan ‘beyaz et’ diye bahsetmesi ve onları sadece parası verilecek birer meta gibi görmesi iktidarın türcü yüzünü ortaya seriyor. Ancak biz biliyoruz ki ormanda ölen hayvanlardan ‘beyaz et’ diye bahsetmekle hissedebilir bireyler olan tavuk, inek, koyun gibi hayvanlara bakıp ‘et’ görmek aynı türcü bakış açısından ileri geliyor.
Tüm hayvanlar insanlar gibi bilinç sahibi duyarlı canlılardır ve yaşama, sömürülmeme, mülk edinilmeme haklarına sahip olmalıdır. İnsan merkezci bakış açısından sıyrılıp hayvanlara onlardan çaldığımız yaşam haklarını geri vermeden gerçekten barış dolu bir gezegenden bahsetmek mümkün değildir. Irkçılık, LGBTİfobi, cinsiyetçilik ve türcülük gibi tüm ayrımcılık türlerinin birbirini beslediğini bilenler olarak toplumun zarar görmeye en açık kesimini yani insan dışı hayvanların da haklarını savunan bir tabanla hareket etmeliyiz.
“150 BİN KAMU ÇALIŞANI AŞINDAN İŞİNDEN OLDU”
Ayrıca 1 Eylül, Dünya Barış günü olmasının yanında, bundan 4 yıl evvel ilk KHK nin çıkış günüdür.
1 Eylül 2016 KHK sı ve sonrasında gelen sıralı KHK larla 150 bin kamu çalışanı, işinden aşından edilmiş, adaletsiz mahkemelerde ömrü çalınmış, yokluğa ve ağaç kabuğuna mahkûm edilmiştir. Ülkemizin üzerindeki bu karabasan yalnız KHK lıların değil ülkenin kanayan yarasıdır.
Bugün buradan bir kez daha aynı fabrikada, aynı tezgâhta, aynı işyerinde birlikte sömürüldüğümüz mülteci kardeşlerimize yönelik ırkçı saldırıların tam karşısında olduğumuzu her yerde mültecilerle dayanışma içerisinde olduğumuzu, olacağımızı yineliyoruz.
KHK ların toptan kaldırılması gerektiğini, tüm KHK lıların işlerine iade edilmesinin elzem olduğunu ve adil yargılama ile gerçek suçluların adalete teslim edilmesi gerektiğini haykırıyoruz.
“KÜRT HALKININ YOK SAYILMASI HALKIN, EMEKÇİLERİN YARARINA DEĞİLDİR”
Emperyalistlerin ve onların işbirlikçilerinin paylaşım kavgalarının bizi bölmesine izin vermeyelim. Suriyeli-Afgan deniliyor, bölünüyoruz. Kürt-Türk deniliyor bölünüyoruz. Alevi-Sünni deniliyor bölünüyoruz. Egemenlerden, sermayeden ve onun savaşçı politikalarından ayrılmadan, kendimiz için örgütlenmedikçe, kendimiz için mücadele etmedikçe her kavganın, her savaşın kaybedeni biz olacağız.
Ülkemiz kırk yıldır adı konulmamış bir savaşın içinde. Bin yıldır birlikte yaşayan Kürt ve Türk halkının barış içinde çözemeyeceği hiçbir sorunu yoktur. Ancak sermayedarlar ve onların iktidardaki temsilcileri başta Türk ve Kürt olmak üzere bütün Türkiye halklarının ve emekçilerinin bir arada eşit haklar temelinde yaşamasından korkuyorlar. Korkuyorlar çünkü bu ortamın kendi yarattıkları yoksulluğun, işsizliğin, sömürünün gizlenmesi için iyi olmayacağını biliyorlar.
Kürt halkının yok sayılması halkın, emekçilerin yararına değildir. Kürt halkı kendi dili ve kimliğiyle kardeşlik talep ediyor. Bu halkın, emekçilerin de talebidir. Çünkü özgürlük ve demokrasi ancak bütün ülke için var olabilir. Ülkenin bir yanında baskı ve şiddet varsa bu ülkedeki bütün halkları etkiler,
“İNSANLIĞI SAVAŞ BATAĞINA SÜRÜKLEYENLERE KARŞI ORTAK MÜCADELE ETMELİYİZ”
Bütün halklar için sorun yaratır. İki halkın arasına cenazelerden oluşan duvar yükseldikçe, bir bütün olarak ülkenin emekçileri, bizler kaybediyoruz.
Kürt sorunun demokratik, barışçıl çözümünün sağlanmamasının faturasını işçi ve emekçiler ödüyor. Bu nedenle savaşa, ölüme, yoksulluğa karşı; barışı, yaşamı, demokrasiyi savunmalıyız. Orta Doğu’yu kana bulayanlara, insanlığı savaş batağına sürükleyenlere karşı ortak mücadele etmeliyiz.
Samsun Emek ve Demokrasi güçleri olarak tüm Samsun halkını ayrımcılığa karşı eşitlik, savaşa karşı barış, ırkçılığa karşı kardeşlik mücadeleye çağırıyoruz”
KESK “SAVAŞA KARŞI BARIŞ MÜCADELEMİZİ YÜKSELTECEĞİZ”
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.