Önder Algedikoalgedik@gazeteduvar.com.tr
Her inşaata, bunda mutlaka bir hırsızlık var, gözüyle baktığınız oluyor mu sizin de? Her yatırımın aslında bir yalan olduğunu ve birilerinin o yalana dayanarak elinizden bir şeyleri aldığını hissetmiyor musunuz?
İyidere Limanı’nda kullanılacak 20 milyon ton bazalt taş İkizdere Vadisi’nin bağrından çıkartılacak. Yapılacak limanın bölge ekonomisine fayda sağlayacağı, 800 kişiye istihdam yaratacağı söyleniyor. Gerçekten öyle mi? Nereden biliyoruz? Biraz yakından bakalım mı?
2019 Nisan ayında nihai ÇED (Çevresel Etkileri Değerlendirme Raporu) teslim ediliyor. (Bu yazıda bu nihai ÇED’deki bilgileri esas alacağım.) Rapor projenin 10 deniz mili doğusunda Rize, 27 deniz mili batısında Trabzon limanları olduğunu hatırlatıyor. İki liman arasında yalnızca 37 deniz mili mesafe var, yani 68 km. Peki araya üçüncü bir liman kondurmanın ne manası var?
Aynı raporun devamında “artan taşımacılık ihtiyacı”ndan dem vuruluyor. Bu limanın ilerde 18 milyon ton yük yükleme ihtiyacı için gerekli olduğu söyleniyor. Bu büyük gereklilikler yalnız iki cümlede olup bitiyor. Ardında bu projeksiyonları destekleyecek bilgi, belge, gelişme ve kanıt yok. Bu iki cümle, “kamuyu zarara uğratmak” denilen fiilin dayanağı oluveriyor. Kapasiteyi şişirerek kamu görevlisinin işini kolaylaştırıyor rapor. Nereden mi biliyoruz? 10 mil doğusundaki Rize Limanı’nın yükleme-boşaltma kapasitesi 2,5 milyon ton, 37 mil batısındaki Trabzon Limanı’nın kapasitesi ise 10 milyon ton. İyidere Limanı’na ihtiyaç duyulmasını sağlayan 18 milyon ton yükün nereden gelip nereye gideceğine dair hiçbir iz yok. Üstelik bölgede Trabzon ve Rize limanlarının kapasitesini aşan bir ticaret olduğuna dair bir veri de yok. Rapor da söylemiyor bunu hayat da!
2019’da Rize Limanı sadece 561 bin ton, Trabzon Limanı 2,6 milyon ton yük yüklemiş-boşaltmış. Yani Rize beşte bir, Trabzon ise dört bir kapasite ile çalışmış!
Veriler Karadeniz’de yeni bir limana ihtiyaç olmadığını o kadar net söylüyor ki. Asıl ihtiyacın ne olduğunu 2007 yılında hazırlanan bir kamu raporu, 9. Kalkınma Planı, Özel İhtisas Raporu söylesin:
“Düşük kapasite çalışan Trabzon, Rize ve Hopa limanlarının aktif hale getirilebilmesi, deniz taşımacılığının geliştirilmesi için Rize Limanı, İç ve Doğu Anadolu’nun çıkış kapısı haline getirecek olan Rize-İspir-Erzurum karayolu tamamlanmalı, Trabzon’un GAP’a ve Batum’a bağlanmasını sağlayacak ihracat kapıları ve yolları açılmalıdır.”
Aradan 10 yıldan fazla zaman geçmiş ve hâlâ limanlar düşük kapasite ile çalışıyor. Asıl sorun ulaşım bağlantısının olmaması. Bu limanların bugün bile düşük kapasite ile çalışması, yapılan o kadar karayolu yatırımının düşük kapasiteyle çalışma yarasına derman olmadığını gösteriyor. Yani kamunun oraya liman değil demiryolu bağlantısı yapması gerekiyor. Ama tabii ki buna asla yanaşmıyorlar. Nedeni çok uzun ve bu yazının konusu değil. Ama kamu tarafından hazırlanan bu raporlara baktığımız zaman çürümüş bir kabak çiçeği gibi görünen tek şey var: İyidere Limanı ölü bir proje. Bu liman çalışsın diye yapılmıyor. Bu liman yalnız bir şeye hizmet ediyor. Yatırım ve ekonomi de yalnızca bahane. Mesele halkın elinde kalan son kırıntıları da almaktan ibaret!
Veriye ve hayata bakıp gerçek ihtiyaçlarımızla ve nasıl da karşılanmadıklarıyla her yüzleştiğimizde her bir inşaatın hırsızlık olduğunu daha iyi anlıyoruz. Bu hissiyatımız güçlendiğinde artık kimseyi yeni inşaat yapamaz hale getireceğimizden eminim. Çünkü mesele Cengiz İnşaat’tan ibaret değil.
Kapasite tahmini şişirilince ihale de şişecek. İhale bedeli 1 milyar 370 milyon TL. Bugünün kuru ile 165 milyon dolardan söz ediyoruz. Ve karşımızda yatırım değil, tipik bir sermaye ve mülk transferi bahanesi duruyor. Ama bu çürümüş kabak çiçeği o kadar belirgin ve ortada ki… Anlayamadığımız tek şey bütün bu verilere rağmen sekiz yıl önce yeri açıklandığından beri niye kimsenin doğru dürüst itiraz etmediği.
İkizdere’de asıl mesele İkizdere taş ocağı değil İyidere Limanı. İyidere Limanı’nda asıl mesele Cengiz de değil. İyidere Limanı projesinde asıl mesele dörtte bir kapasite ile çalışan bir limana 68 km mesafede beşte bir kapasitede çalışan bir liman varken, şimdi o iki limanın arasına ikisinin kapasitesinin toplamından fazla bir liman daha kondurmak.
Benzer her konuda dönüp dolaşıp vardığımız yer bâki: O kadar muhalefet partisi varken neden kimse bunu ve daha fazlasını sorgulamadı, umursamadı, gerçek verilerle meselenin aslını ortaya koyup kamusal tartışmaya açmadı.
Niye muhalefet partileri halk jandarmayla karşı karşıya gelene kadar bekledi, sustu? Sahi haberdarlar mıydı orada olup bitenlerden?
Limanın gündeme geldiği günden bu yana geçen 10 yılda, yüzlerce kez durdurulması mümkündü. Niye kimse durdurmadı? Sadece bir belgeden tek bir kırıntı bile projenin buram buram “kamuyu zarara uğratmak” koktuğunu ortaya koyuyor. Özelleştirme politikalarını bilen ve karşı olan, kamulaştırma araçlarının kullanım şeklinin farkında tek bir muhalefet vekili yok muydu yani?
Barikatı vadi girişine kurmak yerine mahkemeye, Meclis’e, valiliğe, bakanlığa kurmak muhalefete saygınlık ve inandırıcılık kazandırmaz mıydı?
Rize Limanı 1997’de 5,6 milyon dolara özelleşti. Hem de 15 yıl geri ödemeli olarak. Trabzon Limanı ise 2003’te 22,4 milyon dolara özelleşti. Bedavaya aldıkları için bu limanları beşte bir, dörtte bir kapasite ile çalıştırmakta sıkıntı duymuyorlar. Eğer kamuda olsaydı “devlet çalıştıramıyor, özelleştirilsin” denmez miydi? Ama şimdi kimse “özel çalıştıramıyor, üstüne boşa yatırım da yaptırıyor, kamulaştırılsın” demiyor.
Hülasa, bu ülkede her inşaat bir yalandır. Her inşaat halkı toprağından sürmektir. O kadar çok örneğini gördük ki. Artık bunları tespit etmekten başka bir şey yapmalı, çözümü ve umudu konuşmalıyız. İkizdere’deki taş ocağı kolaylıkla durdurulabilir. Barikatı vadinin girişinden, hatta liman ihalesinden ve belgelerinden de alıp daha ötesine, çalışmayan limanlara ve kamuyu zarara uğratan bakanlıkların önünde, “kamulaştırma kumpanyası” ile beraber kurmalı. Öyle bir kumpanya ki özelleştirme yalanlarını ortaya dökmeli, kamulaştırma tartışmasını örerek halkın olanı halka geri vermeli.
İkizdere’ye iş makinesi gelene kadar neler neler oldu? Projeyi ilgilendiren bir yasama süreci yaşandı, yürütme pek çok kararlar verdi. Teşvik ve yatırım kararları (2013) alındı. Derken ÇED (2018-2019) çıktı ve nihayet ihale (2020) yapıldı. Bütün bunlar olurken muhalefet partilerinin vekilleri hiç mi duymadı? O kararlar hiç mi önlerine gelmedi? Harekete geçmeleri için halkın jandarmayla karşı karşıya gelmesini, bu yolla İkizdere’nin popülerleşmesini beklememiz niye gerekti?
Verilere ve manzaraya baktığınızda bu projenin olmasının bir mucize olduğunu görüyorsunuz. Mucize, insanı aciz bırakan vaka demektir. Gerçekleşen mucizenin mayası da çürük ne yazık ki: Ben diyeyim politikasızlık, umursamazlık, siz deyin…
ENKA’nın HES projesi, Tiflis’te binlerce kişi tarafından protesto edildi
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.