Referandum sonucuna rağmen ekonomide yaprak kımıldamadı. Kimsede riskler nedeniyle yeni yatırımlar yapma isteği yok
Semih Güven
semihguven@birgun.net
@semihguvenn
Hükümet ve Saray’ın Türkiye’nin ekonomideki ‘2023 hedeflerine’ ulaşması için en önemli eşik olarak gördüğü Başkanlık Sistemi için yapılan referandumdan Yüksek Seçim Kurulu marifetiyle yüzde 51 oranında ‘evet’ oyu çıktı. Medyanın büyük çoğunluğunun ezici olarak ‘evet’ propagandası yapması ve ardından seçimlerde yapılan sayısız usulsüzlük ve hilelere rağmen seçimin gerçek kazananının ‘hayır’ olduğu gerçeği bir yana, hükümet ve Saray’ın propagandasının aksine referandum sonucu ekonomide ciddi bir canlanmaya neden olmadı. Halk evine ekmek götürmekte zorlanırken, ekonomi yönetiminin sorumsuz tutumu Türkiye’nin çok daha zor bir döneme gireceğini adeta ilan ediyor.
Para yoksa borç verelim…
14 Nisan referandumu öncesinde enkaza dönmüş ekonominin faturası hükümet tarafından hep ‘dış güçlere’, ‘faiz lobilerine’, ‘FETÖ’ ve ‘yapıcı olmayan, yıkıcı muhalefet’e kesildi. Yanlış iç ve dış politikaların yangın yerine döndürdüğü Türkiye’nin krizden çıkışının Saray’a sınırsız yetkiler tanıyan, yasaları ayaklar altına alan Başkanlık Sistemi’yle mümkün olacağı, böylece bunalan ekonominin nefes alacağı, üreticinin hızla üretmeye, tüketicinin de hızla tüketmeye başlayacağı, işsizliğin azalıp enflasyonun ineceği, faizlerin hızla düşeceği gibi bol kepçeden vaatler sunuldu. ‘Referandumdan evet geçsin de sonrasına bakarız’ şeklindeki sorumsuz bir tutumla üretici kesimine kredi muslukları sonuna kadar açıldı. Tüketicilerin borç faizleri silindi, borçlanma tavanları yükseltilerek daha fazla borca batmalarının önü açıldı. Halk kredi kartlarına ve tüketici kredilerine daha da bağımlı hale getirildi. Varlık Fonu denilen, kamu denetiminden uzak yandaşa yeni servet aktarım mekanizmaları kuruldu, halkın birikimleriyle kurulan dev kamu kurumlarının yönetimi yangından mal kaçırırcasına Varlık Fonu’na devredildi.
Üretim yapmak en büyük risk
Seçim rüşvetleriyle geçen referandum sürecinin bitmesi ve resmi olarak ‘evet’ sonucu alınmasına rağmen ekonomide yaprak kımıldamadı. Yıllarca seçim kampanyalarında OHAL’i kaldırmakla övünen AKP yönetimi için OHAL artık baskı ve zora dayalı iktidarını sürdürmek adına bir zorunluluk haline geldi. Ülke Suriye’de gözünü yeni maceralara dikince, AB ile olan ilişkilerde düzelme sağlanamayınca, içeride yeni politik krizler için fırsat kollanınca kimse ekonomiye güvenmez oldu. ‘Yandım aman’ deyip kredi isteyen üretici, aldığı krediyi dolara, avroya yatırdı. Türkiye’de üretim yapmak, işleri büyütmek artık en ciddi risk haline geldi. ‘Piyasa çok kötü, kimse iş vermiyor’ sözü her eve girdi.
Halk ucuz et kuyruğunda
Yıllardır sıcak parayla sefa süren hükümet, şimdi ise Türkiye’yi geri ödenmesi bu koşullar altında neredeyse imkânsız bir borç batağına çevirdi. Konut sektöründe yaşanan talep artışları yerini durgunluğa bıraktı. Konut satışları düşerken, sokaklar aylardır bir türlü alıcı bulamayan kiralık konut ilanlarıyla doldu. Demir fiyatları yükselince müteahhitler yeni konut yapamaz oldu, işçiler evlerine gönderildi. Döviz kurunda yaşanan sert yükselişlerin maliyetlere yansıtılmasıyla birlikte Türkiye’nin lokomotif sektörü olan otomotiv 2017 yılının ilk 5 ayında yüzde 8 daraldı, otomobil satışları yüzde 10 düştü. Enflasyon yüzde 12’ye dayanarak son 9 yılın en yüksek seviyesine tırmandı. Sebze ve meyve fiyatları el yakmaya devam etti. Domatesin kilosu 10, biberin kilosu 12 liraya kadar çıktı. Halk ucuz et alabilme umuduyla Et ve Süt Kurumu önlerine yığıldı. Bir zamanların tarım ülkesi olan Türkiye, ithalata bağımlı hale getirildi. Ucuzluk dışarıdan getirilen buğdayda, ette, fasülyede, nohutta, mercimekte arandı. İthalat vergileri düşürüldü, olan yerli üreticiye oldu. Resmi işsizlik yüzde 13’e, gerçek işsiz sayısı 7 milyon kişiye dayandı. Genç işsizlik yüzde 23’e ulaştı. Kentlerde her 3 kadından biri işsiz kaldı.
Zenginin keyfine diyecek yok!
Halk tencereyi kaynatamaz, üretici üretim yapmaz haldeyken, işsizlik ve enflasyon zirvedeyken parası olan servetine servet ekledi. Borsa İstanbul’da yıllık kazanç yüzde 26’ya ulaşarak lira bazında zirve yaptı. Fırsattan istifade eden Türkiye’nin en zenginleri hisselerini satmaya başladı.
Yılın ilk aylarında 3,94 liraya kadar yükselen dolar, hükümetin onayıyla Merkez Bankası eliyle faizlerin yükseltilmesiyle birlikte 3 lira 50 kuruşa kadar indi. Buna karşın tüm gelişmekte olan ülkelere dönemsel olarak sıcak para girişi yaşandığı, Türkiye’nin de performansının söz konusu ülkelerle paralel ilerlediği gizlendi. Son 12 ay itibariyle dolar halihazırda lira karşısında yüzde 21 değer kazanmış olmasına rağmen zirveden düşüş hükümet tarafından başarı olarak sunuldu.
Boş vaatler tencereyi kaynatmıyor
Geliri hızla düşen, çalışma koşulları ağırlaşan ve iş güvenceleri hızla ortadan kaldırılan emekçilerin talepleri ise OHAL gerekçesiyle engelleniyor, en temel hakları olan grev hakkı yasaklanıyor. Yoksullaşan halkın, hep daha kötüsü gösterilerek sessiz kalması amaçlanıyor. En erken 2019 seçimlerine kadarsa ülkedeki politik belirsizliğin ortadan kalkmayacağı, ekonomide çarklara kimsenin hız vermeye gönüllü olmadığı anlaşılıyor. Aldığı maaşla dayanacak gücü kalmayanlar, işinden olanlar için ise bıçak kemikte, tencereyi boş vaatler kaynatamıyor. Hayat pahalılığılığı altında ezilmemenin, güvenceli iş ve gelecek talebinin gerçekleşmesi ise tehditlere boyun eğmeden daha fazla ses çıkarmaktan geçiyor.
Yandaş medyaya basın savcılığı sahip çıktı!
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.