Rize HAFİF KAR YAĞIŞLI -7°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce

Doğan Grubu ve iktidarla barış

ad826x90

 acikcenk@gmail.com / @acikcenk

ad826x90

İktidar “Dostlarımızın sayısını artırıp düşmanlarımızın sayısını azaltacağız” diyerek bir dizi politika uyguluyor.

Bu amaçla önce İsrail’le barıştılar. Ardından Rusya’yla. Sırada Mısır var.

İsrail, Rusya, Mısır derken, Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök, “Madem İsrail’le bile barışmakta sakınca görmüyorsunuz, bizimle niye barışmıyorsunuz ki…” diyerek ‘iktidardan kendilerine de barış eli uzatmasını’ istedi.

Böyle düşünen sadece Özkök değil. Tayyip Erdoğan onlarla barışsa bütün sorunları bitecekmiş gibi bir hava hakim Doğan Grubu’na. Yazarların bu tutumu patronları ne kadar bağlıyor bilmiyorum. Fakat genel olarak grubun yayın politikasına bakılırsa iktidara yapılan ‘barış’ çağrılarından pek rahatsız değiller.

ad826x90

Doğan Grubu’nun bu çağrısından sonra Başbakan Binali Yıldırım, “Dış politikada sürdürülen barış politikasını içeride de sürdüreceklerini”söyledi.

İktidarın ‘içeride barış’ saçmalığına değineceğim, ama öncelikle Doğan Grubu’yla alakalı birkaç cümle etmek istiyorum.

Teslimiyetin ilanı

Doğan Grubu’na yöneltilen “Niçin sağlam durmuyorsunuz? Niçin iktidara muhalif yayınlar yapmıyorsunuz? Neden korkuyorsunuz?”türü eleştirileri yersiz buluyorum. Çünkü başkasını mücadeleye çağırmak, risk almasını istemek, cesur davranmasını öğütlemek bana çok anlamsız geliyor.

Her insan karakterinin, kültürünün, iş ahlakının gerektirdiği gibi davranır.  Cesaret, telkinle verilen bir duygu değil.

ad826x90

Nasıl bir tavır alacaklarını ve aldıkları bu tavır sonucunda ne kaybedeceklerini, ne kazanacaklarını bilecek durumdalar.

Fakat iktidara muhalif olmamak, eleştirel yaklaşmamak, gazeteci sorumluluğunu yerine getirmemek başka, “Lütfen bizimle de barışın”türü, korkunun bütün topluma yayılmasına neden olan teslimiyetin ilanı gibi çabalar çok başka.

Bu yakışıksız çağrılar hepimizi bağlıyor. Erdoğan’ın ülkeyi felakete sürükleyen politikalarıyla mücadeleyi etkiliyor. İktidarın yanlışlarına karşı oluşan direnci kırıyor.

“Lütfen bizimle de barışın” gibi, yalvarma anlamına gelen sözler Erdoğan’ı daha da pervasızlaştırıyor. Çünkü korkan bir kişiye, başkasının korkusu kadar hiçbir şey cesaret vermez.

Kendi korkularıyla Erdoğan’ı daha da cesaretlendiriyorlar. O da bu cesaretle daha da kural, kanun tanımaz hale geliyor.

Gidin peynircilik yapın

Diğer taraftan ne için kavga etmiştiniz? Ne değişti de barışmak istiyorsunuz? Kavganıza neden olan hangi gerekçe ortadan kalktı?

Demokrasiyi, bağımsız yargıyı, bağımsız medyayı yok ediyor diye mi kavga ettiniz?

Eğer bunlar için kavga ettiyseniz, şimdi bunlar bütünüyle yok oldu. O halde ne değişti ki ‘barışmak’ için bu kadar heveskâr davranıyorsunuz?

Madem ki bağımsız yargının yok edilmesi, demokrasinin askıya alınması, kaba kuvvetin geçerli tek kural haline getirilmesi, özgürlüklerin yok edilmesi sizin umurunuzda değil, o zaman niçin gazetecilik yapıyorsunuz ki?

Gidin peynircilik yapın. Erdoğan’la kavga etmek, barışmak gibi dertleriniz de olmasın.

Cesaretiniz yok, bari korkunuzu yaymayın

Hem medyada kalıp hem de Erdoğan’la sarmaş dolaş olacaksınız. Peki sonra?

“Ülkeyi yıkıma götürüşünü engelleyemiyoruz bari yanında olalım”mı demek istiyorsunuz? Yanında durduğunuzda Erdoğan’ın kafasındaki Türkiye’de size yer olacağını mı sanıyorsunuz? O ülkede malınızı, mülkünüzü koruyabileceğinizi, nefes alabileceğinizi mi düşünüyorsunuz?

Tüm bu politikaların sonunda Türkiye yok olduğunda siz nasıl var olacaksınız ki?

Bunun üzerine hiç kafa yordunuz mu?

“Türkiye olmasa olmasın ama biz olalım Bunu mu söylüyorsunuz? Bu mümkün mü Allah aşkına?

“Lütfen bizimle de barış” diyerek Erdoğan’ın gazabından kurtulacağınızı sanıyorsanız gerçekten hayal görüyorsunuz.

Tolstoy’un bir sözü var: “Kötüler kendilerine tahammül edildikçe daha çok azarlar.” Siz bırakın tahammül etmeyi yanında durmak, beraber poz vermek için can atıyorsunuz. O da sizin bu gönüllü köle olma teklifinize“Hayır” diyerek gücüne güç katıyor.

Çünkü muhaliflerinin teslimiyeti, barışma talebi Erdoğan’ın tarzını, yöntemini, politikalarını tabanda daha da meşrulaştırıyor.

Diyeceğim o ki kötülükle mücadele edecek cesaretiniz yok, bari korkunuzu yaymayın.

Barış düşmanla yapılır

Gelelim Başbakan Binali Yıldırım’ın “Barış politikasını içeride de sürdüreceğiz” sözlerine.

Siz kiminle, neyin barışını yapıyorsunuz?

Barış düşmanla yapılır. Bu ülkede kimi, niçin düşman olarak görüyordunuz ki şimdi kalkmış barıştan söz ediyorsunuz?

Bağımsız yargıyı, bağımsız medyayı yok ettiniz. Anayasa’yı askıya aldınız. İdeolojik takıntıyla eğitim sistemini felç ettiniz. Şehirleri yaktınız, yıktınız. İnsanları ölüme gönderdiniz.

Ülkeyi terörün cirit attığı, kafası estiğinde onlarca insanımızın katledildiği bir yere döndürdünüz.

Ayrıştırdınız. Aşağıladınız. Hakaret etiniz. İftira attınız. Özgürlükleri kısıtladınız.

Üstelik hâlâ devam ediyorsunuz.

Tüm bunları görmezden mi geleceğiz? “Hadi barışalım” dediniz diye hiç bir şey olmamış gibi mi davranacağız? Bu yaklaşımınızı lütuf mu sayacağız?

Kaldı ki bu dediğiniz barış değil ki. Bu, sizin gibi düşünmeyenlere dayattığınız köleliği kabul etmelerini, ülkemizi bütünüyle yok edecek politikalarınıza sessiz kalmalarını istemektir. Ülkede yaygın hale getirdiğiniz seviyesizliğe, ahlaksızlığa, kişiliksizliğe, karaktersizliğe, zevksizliğe, hukuksuzluğa, kafanızdaki o hastalıklı yaşam tarzına teslim olmaktır.

Biz köle olalım siz efendi; neymiş, barış yaptık. Başka?

İçinde bulunduğunuz sefaletin farkında değilsiniz

Kendi halkının yarısıyla barış yapmaya çalışan bir iktidar olmak…

Sanırım içinde bulunduğunuz sefaletin farkında değilsiniz.

Ne barışı? Düşman mıyız? Siz yanlış işler yapıyorsunuz, biz de eleştiriyoruz.

Siz işinizi düzgün yapın. Ülkeyi herkes için yaşanabilir bir ülke haline getirin. Değerleri, kurumları hiçe saymayın. Yolsuzluk yapmayın. Kötülüğü yüceltmeyin. Demokrasiyi öldürmeyin. Hukuku katletmeyin. Çocuklarımızı ölüme göndermeyin. Ölümü değil, yaşamı yüceltin. Sizin gibi düşünmeyenlere saygı gösterin. Eleştiriye tahammüllü olun.

Yani siz bu ülkeyi insan gibi yönetin, biz de insan gibi yaşayalım. Ne barışından bahsediyorsunuz Allah aşkına?

ad826x90

Sıradaki haber:

Baskı, gözaltı ve tutuklamalara ‘Dur’ demek için ‘Ben gazeteciyim’ inisiyatifi kuruldu

HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.