Yıl 2011, 11 Haziran 2011 tarihinde Milletvekili genel seçimleri var. Tarih 31 Mayıs 2011 seçim propaganda çalışmaları için, Doğu Karadeniz turuna çıkmış olan, zamanın Başbakanı AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Artvin’in Hopa ilçesine gelecek. Demokratik gösteri haklarını kullanan Hopa’lı Doğal hayat savunucuları ile çevreciler öğlen saatlerinde ilçe meydanında toplandılar. Amaçları; genelde bölgenin, özelde ise Hopa’nın HES’lerle kuşatılmasının önünü açan hükümet politikalarını protesto etmek ve Başbakana seslerini duyurmaktı. Ancak alışık olunduğu üzere, toplanan kitleye, sert bir şekilde müdahale eden polisin gaz sıkması sonucu fenalaşan, Emekli Öğretmen Metin Lokumcu yaşamını yitirdi. Olaylara ve polis müdahalesinin yolaçtığı ölüme rağmen, ilçeye gelen Başbakan, konuşmasında protesto için toplananlara yüklenirken “Orda bir adam ölmüş üzerinde durulacak bir durum yok” demek suretiyke, emrindeki devlet görevlilerinin ölçüsüz müdahalesini meşrulaştırdığı gibi, bu müdahalenin yol açtığı insan ölümünü ise üzerinde durulmayacak önemsiz olay olarak açıklıyordu. Halbuki ölen kişi, yıllarca öğrenci eğitmiş, bu ülkenin yurttaşı, emekli bir öğretmendi.
Ne yazı ki, o gün, hayatını kaybeden Metin Lokumcu’nunda içinde bulunduğu kitlenin dikkat çekmek istediği doğa tahribatı, hızla devam etti. Bu nedenle, Karadeniz Bölgesi, artan bir şekilde en sonuncusu geçen hafta Giresun-Ordu hattında yaşanan, can ve mal kayıplarına sebep olan sel ve heyelanlara maruz kalıyor.
Bakın Derelerin Kardeşliği Platformu (DEKAP) Sözcüsü Ömer Şan, Giresun’da yaşanan sel felaketinden sonra, yaptığı açıklama da ne diyor. “Bölgemizde yaşanan her sağanak yağış sonrası hep aynı ifadelerle ahlanıp vahlanıyoruz! Oysa geçmişte olduğu gibi bugün yaşananlar ve yarında yaşanması muhtemel olan bu felaketler, doğal afet falan değil. Düpedüz siyasi felaketler bölge insanının can ve mal varlığını tehdit ediyor. Siyasi felaket yaşanıyor. Bizler, ‘bir avuç çevreci’ ve ‘çapulcu’ dedikleri yaşam savunucuları, on yıllardır bu felaketler için uyarıp didiniyor, mücadele ediyor ve akla, bilime, yargı kararlarına, yasa ve yönetmeliklere uyulması gerekliliğini ortaya koyuyoruz! Ama siyasiler, daha fazla rant uğruna dinlemiyor, felaketlere kapı açıyor.” Evet uzun bir açıklamanın giriş bölümünde yeralan bu ifadeler her şeyi net bir şekilde ortaya koyuyor. Yaşananları doğal afet olarak açıklayıp, üzerinden atlamak, pek mümkün değil. Zira sayın Şan’ında belirttiği gibi, yaşananların sebebi, Türkiye’yi yönetenlerin izledikleri rant öncelikli politika ve bunun yaptığı doğa tahribatıdır. .
Elbette yağış bir doğa olayıdır ve Karadeniz bölgesi aşırı yağış alan bir bölgedir. Üstelik, bilim insanları son yıllarda, Dünya genelinde yaşanan iklim değişikliğinin, bu bölge de aşırı yağışlara yol açacağına dikkat çekmektedirler. Özellikle Karadeniz sahil yolu ile kısa adı HES olan Hidro Elektrik Santrali projeleri, bölgenin doğal yaşamını alt etmiş bulunuyor. Samsun’dan Hopa’ya uzanan kıyı şerindinde yapılan Sahil Yolu deyim yerindeyse, Karadenizin dik yamaç coğrafyası ile denizin arasını kesmiş bulunuyor. Bu nedenle bölgede aşırı yağışların yolaçtığı taşkınların önü çoğu yerde kapanmış ve denize ulaşması olanaksız hale gelmiştir. Yol yapımında kullanılan malzemenin sağlanması için, kurulan onlarca taşocağı, bu ocaklarda kırılan taşların yerlerinden sökülmelerinin zemin yapısında çatlamalara yolaçması. Yani toprağ tutarak, kaymasını önleyen kayaların yerlerinden sökülmesi, ocaklardan, yol inşaatına malzeme taşımak için açılan yollar, bu yolları kullanan ağır tonajlı araçların sebep olduğu sarsıntılar. Toprağın gevşemesine yolaçtığından bölgede heyelan riski artmıştır. Dere yataklarının şehirleşmeye açılması, akarsu yataklarının Islah adı altında betonla daraltılması hatta yer yer üstlerinin kapatılması ve üzerlerine bina yapılması felakete davetiye çıkarmaktır.
HES projeleri ile bölgenin bitki çeşitliliği yol edildi. Zira bu santrallerin her birinin yapıldığı bölgede geniş bir alanda akan sular toplanarak borularla santrala aktarılmakradır. Herbir santral için geniş bir alanda doğal yatakları kurutulan suyun toplanmasından dolayı, bu suyun hayat verdiği doğal yaşam yok olmakta, bitkiler kurumaktadır. Yani santrallerin trübünlerini çevirmek için, suyun toplanması ve kilometrelerce uzağa taşınması toprağı tutarak, yağmur sularının taşkına dönüşmesini engelleyen bitki çeşitliliğinin yok olmasına yol açmaktadır. Bunun yanı sıra suyun kilometlerce uzaktaki santrale taşınması için kanallar kazılması veya engebeli yerlerde tüneller açılması, bu kanal ve Tüneller için, patlayıcılar kullanılması toprağın birbirini bırakmasına ve çatlaklar oluşmasına yol açmaktadır.
Daha açık ifade edersem, tüm bunlar ve daha fazlası ile genelde ülkenin tamamı özelde ise Karadeniz bölgesini ranta açan talan politikası uygulanıyor. Peki tüm bu olumsuzluklardan kim sorumlu elbette ülkeyi yöneten siyasi irade. Ancak gel gör ki yandaş basına göre durum öyle değil. Onlara göre 18 yıldır ülkeyi yöneten iktidarın bu işte hiç bir sorumluluğu yok. Öylesine kendilerinden geçmiş ruh hali içindeler ki, bunlardan Hürriyet gazetesi köşe yazarı Abdulkadir Selvi, 8 kişinin hayatını kaybettiği Giresun’da ki sel felaketinden sonra bölgeye giden üç bakanın, bölgede çalışmakta olan iş makinası kepçesi içinde mahsur kalmış vatandaşların yanına gitmeleri şovunu, Kepçedeki Üç Bakan ‘Bize Özlediğimiz Devletin Resmini Çizdiler başlığı ile köşesine taşıdı. Yani Selvi’ye göre, rant için, doğanın yok edilmesinin, çarpık kentleşme ile dere yataklarının imara açılmasının bir önemi yok. Ama bu politikaların uygulayıcısı bakanların, kepçe şovu özlenen devlet görüntüsü.
Sayın Selvi, özlenen devlet nedir bilirmisin? Yukarıda yazdığım rant projelerini hayata geçirerek, şehirleri sel sularına teslim etmeyen devlettir. Selden önce bu kentlerde tedbir alan, dere yataklarını imara açmayan, imar planlarını insanların güven içinde yaşayacakları konutlara sahip olmalarını sağlamak üzere hazırlayan ve uygulayan devlettir. Bakanları, Ankara’da makamda otururken, bu planlar dışında iş yapmak isteyen, yandaşlara rant sağlamak için, yerel yöneticilere telefon ederek, nüfuz kullanmayan devlettir. Yüzyıllardır yaşadıkları topraklarında güven içinde yaşamak isteyen ve bunun için, demokratik haklarını kullanan yurttaşlarına polisi saldırtmayan ve ölümüne sebebiyet vermeyen devlettir. Senin anlayacağın, polisi vatandaşın üstüne ölümüne göndermeyen ve Metin Lokumcu’ların ölümüne yol açmayan, hatta empati yapan ve bu insanlar ne istiyor diyerek, söylediklerini dinleyen, insanıyla barışık devlettir.
Evet bugüne kadar yaşanlardan ders çıkarılması ve Karadeniz bölgesi için devam eden riskin minimize edilmesi için acil olarak tedbir alınması gerekiyor. Bunun için öncelikle, özelde Karadeniz’de genelde ise tüm ülkede rant projeleri derhal durdurulmalıdır. Kentsel planlamalar, bölgenin özelliklerine uygun yapılmalı. Yağışın şiddetli olduğu yaz aylarında idare ve yerel yönetimler tarafından gerekli önlemler alınmalıdır. Baskınlara karşı hazırlıklı olunmalıdır. Dere yataklarının kentsel planlara göre değiştirilmesinden vaz geçilmeli, yapılaşma planları dere yatakları ile vadilerden gelebilecek su akışını engellemeyecek şekilde olmalıdır. HES, Taşocağı, maden araması, dere ıslahı, yol yapımı gibi çalışmalar tamamen durdurulmalıdır. Yollar kara ile denizin arasını kesmeyecek şekilde projelendirilmelidır. Kısacası her seferinde, geçmiş olsun dememek için, olmamasının tedbirleri ivedilikle alınmalıdır!
Uzmanlardan sahte bal uyarısı
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.