Rize HAFİF KAR YAĞIŞLI -4°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
  • Rize Nabız
  • Medya
  • Cemaat ‘evleri’ üç harflilerle ilgilenirken, diğer tarikatlar diyalektik mi tartışıyordu?

Cemaat ‘evleri’ üç harflilerle ilgilenirken, diğer tarikatlar diyalektik mi tartışıyordu?

ad826x90

 MURAT SEVİNÇ

ad826x90

‘Sayın muhbir vatandaş’ ifadesi, 12 Mart muhtıracılarının marifetidir. Kimi generaller, necip yurttaşı muhbirliğe özendirmek istiyordu.  Hatta rahmetli Başar Sabuncu’nun Sayın Muhbir Vatandaşlar isminde bir oyunu var.

Günümüzde bu kez ‘itirafçılık,’ saygın bir ‘işe’ dönüşmüş gibi. Zamanın ruhu diyelim!

Kuşkusuz bunlar her yerde var ve devletler tarafından kullanılır. Hukuksal güvenceler, yeni kimlik güvenceleri, tanık koruma programları vs. bizim icadımız değil. Buna mukabil, on yıllarca yasa dışılığa hizmet edip dinci örgütlerin köleliğini yapmış heriflerin, TV canlı yayınlarında ‘prestijli’konuk muamelesi görmesi insan aklı ve ahlak duygusunu biraz zorluyor hakikaten. Mekân Türkiye bile olsa!

TV’lerde konuşan itirafçıları seyretmedim bugüne dek. Ancak bir iki saat içinde internette maruz kalıyorsunuz ‘hikâyelerine.’ Anlattıklarının çoğunu yıllardır yazıp çiziyor insanlar. Gazeteler FETÖ yazı dizilerinden geçilmiyor şu ara.

ad826x90

Okuyan ve seyreden dürüst yurttaş, emeğe önem veren yurttaş, hak duygusu olan yurttaş, emlak vergisini iki gün geciktirdiğinde ya da arabasının ruhsatını evde unuttuğunda telaşlanan yurttaş, sanki yıllardır Mars’ta yaşıyormuş hissiyle akıl sağlığını korumaya çalışıyor.

Herkesin malumu, Gülen’in şu ya da bu ölçüde ‘muhabbet kurmadığı’adı sanı bilinen iş adamı ya da ‘yıldız’ sağcı siyasetçi yok gibi. Pek sevişenler var, yakınlaşanlar var, mesafe koyanlar var, tedirgin olanlar var.

Bir de ‘ilgisizler’ ve ‘reddetmişler’ var.

Bağ kurmayı reddedenlerin, hatta cefasını çekmişlerin hemen hepsi sol hareketlere mensup. Dinci örgütlenmenin tarihini bilen, 1970’lerde komünizmle mücadele örgütlenmeleriyle karşılaşmış, 12 Eylül sonrası devlet eliyle palazlandırılan ‘yeşil kuşak’ gerçeğinin farkında olan insanlar, partiler, kurumlar.

ad826x90

Her zaman olduğu gibi, o dönemin tartışmasız muktediri Kenan Evren’in yanında saf tutan sayın milli irade ve büyük sermaye ile sol düşmanı antisemit Necip Fazıl’ın konferanslarında yetişmiş nur yüzlü, badem bıyıklı muhteremlerin kâh katkısı, kâh teşviki, kâh kayıtsızlığıyla ‘imha’edilmiş insanlar, partiler, örgütler.

Türkiye solunun ezildiği ve var olanın yok sayıldığı yılların ürünüdür, Cemaat örgütlenmesinin ve siyasal İslamcıların zirveye çıkışı.

Ancak sorun, ipin ucunu kaçırıp darbeye dahi yeltenebilen bir örgütle sınırlı değil yalnızca. Türkiye’de hayli zamandır bir işte tutunmanın, sermaye biriktirmenin, ihale almanın ya da memuriyete kabul edilmenin yolunun ‘dindar olma’ ya da hiç olmazsa ‘dindar görünmekten’geçtiğini bilmeyen var mı?

Müteahhit eşleri boşuna mı toplaşıp toplaşıp Umre’ye gidiyor yıllardır. Şarkıcı türkücü, boşuna mı abdesthane ibriği gibi diziliyor iktidar iftarlarında.

Bürokraside hemen herkes Cuma’ya gider oldu son yıllarda.

Hayırdır, 40’ından sonra bir sabah uyanıp İslam’ı mı keşfettiler? Bakanlıklarda, mescitte bilinçli olarak eşyasını unutan memurlar var biliyor musunuz? Biri arasın da, namaza gittiği belli olsun diye!

Laik bir hukuk devletinde, ‘dindar’ olmadan ya da öyle görünmeden varlık gösteremeyeceğini düşünmek, durumun çok vahim yanı. Peki, artık cemaatlerin bürokrasi ya da siyasetteki etkisi sona erer mi dersiniz? 15 Temmuz ardından yurt dışı izin yasağı önce ve aceleyle kimler için kaldırıldı? Hacca gidecekler için değil mi? ‘Diğer cemaatler müsterih olsunlar’ diyen kimdi?

Kişisel olarak birilerinin bir cemaate üyesi olmasıyla ilgilenmiyorum. Cüppelilerin sarıklıların peşinden gitmek isteyenlerin, keyfi bilir. Türkiye’de insanların bu halde olmasında, zorunlu din eğitiminin ve modern Şeyhülislamcılık oynadığı için ‘darbecinin ölüsüne dini hizmet yok’ diyebilen Diyanet’in büyük payı var. Binlerce yıllık ‘ilke’ ve‘öğretileri’, ‘abdesti bozan durumlara’ indirgeyenlerin!

Sorun, bu tür cemaat aidiyetlerinin ‘kartvizit’ haline gelişinde. Büyüdüğüm muhitte eskiden ‘başı kapalı’ kadınlar ve ‘başı açık’kadınlar vardı. Bir süredir bu ayrım, ‘başı kapalı’ ile ‘çarşaflıya’dönüştü.

Nereden çıktı bu çarşaf âdeti? 1970’lerin 1980’lerin Fatih ve Eyüp semtlerinde nüfusun kahir ekseriyeti ateist ya da Protestan değildi ki! Artık bu kıyafetlerin, aralarındaki nüansların kendisi, ‘kullanışlı kimlik’haline gelmiş durumda belli ki.

Cemaat rezaleti, uygun bir toprak ve gübre bulduğu için yeşerebildi. Dine, yaşamın her alanında bu denli boğucu vurgu yapılıp koskoca memleket ‘mevlit evine’ dönüştürüldüğü için dallanıp budaklanabildi.

Laikliğin, demokrasinin ve birlikte yaşamın güvencesi olduğu gerçeği ısrarla görmezden gelindiği için. Bu denli ürkütücü örgütlenmeleri, ancak akıl dışı bir adanmışlıkla başarmak mümkün. Facia, ‘akıldan’ böylesine kolay vazgeçilmiş, vazgeçilebiliyor olması.

Türkiye’de tarikatlar vs. kendilerine ‘adanacak’ birilerini bulmakta hiç zorlanmıyor. Örneğin anketler, nüfusun yaklaşık yüzde 8’inin IŞİD sempatizanı olduğunu söylüyor. Efendim, Gülen üç harflilerle iş görüyormuş. Yahu beriki, kafa kesen psikopatlara sempati duyuyor, onu ne yapacağız?

Üstelik şu üç harfliler laflarını eden, Ankara Belediye Başkanı değil mi? Türkiye’de yaşayan milyonlarca insan zaten aynı/benzer şeylere inanmıyor mu?

Size, 2010 anayasa halkoylamasında ‘evet’ çıksın diye bizim semtte kadınların evlerde bir araya gelip Kuran okuduğunu, nasıl anlatabilirim? Anayasadan söz ediyoruz. Amentü’deki şartlarından biri ‘Ombudsman’değil takdir edersiniz!

Gülen, tipik bir dinci ve ırkçı/mezhepçi olarak Alevilere düşman. Ha keza solculara da. Peki diğerlerinin durumu çok mu parlak? Sivas’ta o kadar güzelim insanı İskoçlar mı yaktı? Parçalanmış gençlerin cenazesini yuhalayan Konya tribün ahalisi Marxist miydi?

Sosyal medyada önüne geleni linç edip hedef gösteren reziller İllüminati tarikatından mı?

En değer verdiklerinden ‘üstatları’ Necip Fazıl, aydınlanmacı mıydı? Gariban insanların, Necip Fazıl’ın Ankara DTCF’deki konferansına, belki‘elini sürer’ de şifa olur diye hasta çocuklarını götürdüğünü bilir misiniz?

Naçizane bir öneri: Bir gün o güzelim Eyüp Sultan’a gidin, sırtınızı dış avlusundaki nefis duvarlardan birine dayayın ve bir süre çevredeki insanlarla sohbet edin. Bakın bakalım nelerden bahsediyorlar. Devlet asli görevlerini yerine getirmediği için pıtrak gibi çoğalan öğrenci yurtları hakkında ne düşünüyorlar, dinleyin. Görün bakalım, evlatlarının muhtelif cemaatlerin yurtlarında kalmasından, alnı secdeye değenlerce eğitilmelerinden ne denli hoşnutlar.

Sıradan, dindar, alt orta gelir seviyesinde yaşamaya mahkûm edilmiş yurttaş kesiminden söz ediyorum. Ne yazık ki Alevi denildiğinde rahatsız olan, ne yazık ki sosyalist denildiğinde öcü muamelesi yapan, ne yazık ki kızlarının ilk dört yıldan sonra din eğitimi dışında bir eğitim almamalarından memnun yurttaşlar.

Mesele, insanları bu örgütlenmelere yem etmemekte. Beslendikleri toplumsal koşulları dönüştürmekte. Sosyal hukuk devletinin yaşamsal değerini kavramakta. Büyük kitlelere, din dışında mutlu olabilecekleri bir şeyler sunabilmekte.

Emek harcamadan bir şey elde edilmesini değersizleştirmekte. İnsanı onursuzlaştıran kayırmacılığa son vermekte.

Pek çok şeyden yoksun ve din dışında sığınağı olmayan yurttaşa,‘cennet’ ile ‘uygun araziyi’ birlikte vaat ederseniz, şeyhinin kullandığı peçeteyi de yer, komşusunu katlederek cennette rütbe alacağını da düşünür.

2016 dünyasında konuştuğumuz şeylere bak; yok biat, yok darbe duası, yok himmet, yok katalogdan evlilikler, yok ablalar ağabeyler!

La havle…

Gülen cemaati bu haltları yerken, diğerleri Descartes tartışmıyordu. Çoluk çocuğu, hükmünü çoktan kaybetmiş siyasal İslam’a nefer yetiştiriyorlardı.

Hocası, ‘Şimdi hayal edin’ dediğinde ‘Ama hocam hayal kurmak günah değil mi?’ deyiveren çocuklara da yazık, hiçbir kötülükle bağı olmayan inançlı insanların namazına niyazına da.

Ezcümle, laik, demokratik bir hukuk devleti anlayışı hâkim olmadığı sürece, hepimize yazık…

Film önerisi: Özer Kızıltan’ın yönettiği ve başrolünde Erkan Can’ın olduğu ‘Takva’ adlı film, bugünlerde iyi gidebilir. Gören çoktur ama kaçırmış olanlar için yine de ekliyorum.

ad826x90

Sıradaki haber:

Ahmet Hakan, Özgür Gündem’in kapatılmasını savundu

HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.