Başak ŞAHİNDOĞAN
Hangi dağ efkarlıysa ordayız,
Perişan edilen herşey bizimdir.
Yağmur oluyoruz hangi ırmak kurusa,
Gülüşümüz çocuk,
Adımız eşkiya çıkmıştır bizim.
Ahmet Telli
Siz hiç Artvin’i gördünüz mü?
Cennetin yeryüzündeki yansımasıdır Artvin.
“Son sözü doğa söyler” şiarının ete kemiğe bürünmüş hali, masalların gerçekliğine inanma nedenidir.
Yeşilin tüm ihtişamıyla gözlerinizden bedeninize ve ruhunuza sinmesine teslim olmaktır.
Doğu Karadeniz Dağları’na sırtını yaslamış haliyle yalınlığın ve yalnızlığın başkentidir.
Doğasından aldığı güçle bir ağaç gövdesi gibi sağlam insanların memleketidir Artvin…
İşte bu koca yürekli insanlar aynı zamanda bu toprakların en eski ve en sürekli yerel çevre hareketinin de mimarıdır.
Bilim insanlarının dünyanın en önemli 100 ormanlık alanından biri kabul ettiği ve 200 Küresel Ekolojik Bölge’den biri olan belirlediği bu coğrafyaya yapılmak istenen madenler başta bölge halkı olmak üzere tüm yaşam savunucularının tepkisine neden oldu. Şehirlerinin bırakın bir karış toprağını, bir avuç gökyüzünü bile vermek istemeyen halkın maden şirketlerine ve devlete karşı 20 yılı aşkın süredir yürüttüğü mücadelesi de böylece başladı.
HALKI HALK YAPAN AİT OLDUĞU COĞRAFYADIR
Geçen yıllar boyunca birçok maden firmasıyla karşı karşıya kalan Artvinlilerin mücadelesi 2014 yılında Cengiz Holding’in Cerattepe’de yeniden altın çıkarma girişiminde bulunmasıyla daha yoğun bir hal aldı. Çeşitli sivil toplum örgütlerinin ve bireylerin açtığı davalarla verilen iptal kararlarını, hükümete yakınlığıyla bilinen şirketin ışık hızıyla çıkarttığı yeni Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporları izledi. Geçtiğimiz yıl 760 davacıyla açılan ülkenin en büyük çevre davasına karşın şirket mahkeme kararını beklemeden Cerattepe’ye girmeye çalışınca, Artvin halkı da 240 günden fazla sürecek direniş nöbetine başladı.
Halk kol kola girmiş sermaye ve devletin iş makineleriyle ‘emniyet’ güçlerine karşı kararlı ve bir o kadar da onurlu bir tavır sergiledi. Gece gündüz, kar kış demeden siyasi partiler, STK’lar, muhtarlar, ev kadınları, iş adamları, öğrenciler kısaca tüm Artvin “Halkı halk yapan ait olduğu coğrafyadır” diyerek tuttukları nöbetle hepimizin gözü önünde bir direniş hikayesi yazmaya başladı.
Ancak şirket geçtiğimiz hafta diğer illerden de takviye edilerek güçlendirilen kolluk güçlerinin de desteğiyle tekrar Cerattepe’ye girmeye çalıştı. Buna engel olmak isteyen Artvin halkı ise plastik mermili ve biber gazlı saldırısına uğradı. Çok sayıda kişi yaralandı ve gözaltına alındı.
Direnişini bastırmak için halka uygulan şiddet her zaman daha güçlü bir karşı direnişi ve bu direnişin gücü de yeni direnişleri doğurur. Burada da tam böyle oldu. Artvin’e ilk atılan biber gazının etkisi hemen ardından İstanbul’daki şirket merkezinim önünde başka bir direnişe dönüştü. Atılan plastik mermilere cevap daha o akşam birçok şehirde yapılan eylemlerle verildi. Gözaltılar hemen beraberinde açılan yeni davalar getirdi. Şirket işçilerinin jandarma korumasıyla maden alanına ulaştığı akşam 25 bin nüfuslu şehirde halkın yarısı protesto için sokaklara döküldü. Ertesi gün kentte büyük bir direniş çadırı kuruldu.
Ve artık Artvin’den göğe yükselen her ses İstanbul’da bir meydanda, Ankara’da bir sokakta yankı buluyor. Mücadeleye destek olmak isteyenler birçok şehirden otobüslerle Artvin’e doğru yola çıkıyor. Direniş her geçen gün büyüyor… Mücadele güçlenerek sürüyor…
İşte böyle Laz İsmail,
mesele esir düşmekte değil,
teslim olmamakta bütün mesele!
Nâzım HİKMET – 1948
Her ekoloji mücadelesi aslında politik bir tavır olsa da karşı tarafın direnişi kırma çabalarında anlattığı gibi siyasi bir düzenek değildir. Tam aksine siyaset üstü bir davranış modelidir. Çünkü yaşam hakkı en temel haktır. Artvinliler de yaşadıkları coğrafyayı savunurken aslında yaşam haklarını savunduklarını biliyorlar. Çünkü 300’ü aşkın maden için verilen arama ruhsatıyla, Çoruh nehri üzerindeki barajlar ve HES’lerle şehrin yaşamsal kaynakları yok edilmek üzere. Bir Artvinli için Cerattepe’yi savunmak, şehrinin tek yeraltı su kaynağını savunmak demek. Kesilmek istenen ağaçların önüne siper olmak, bu yoğunlukta yağış alan bir bölgede kaçınılmaz olan heyelana karşı evini, kentini korumak demek. Doğadaki hayvanlar ve bitkilerin yanı sıra coğrafyasının insansızlaştırılmasına direnmek demek.
İşte bu nedenle Artvin kolluk güçlerinin zulmüne karşı en önde dimdik duran kadınlarıyla, dükkanlarını açmayan esnafıyla, barikat kurup hendek kazan gençleriyle, şirkete yapılmak istenen usulsüz yer teslimini kabul etmeyen memuruyla, dersleri boykot eden öğrencileriyle yaşayabilmek için direniyor.
EGEMENLER YAŞAMI HEDEF ALDIĞINDA, YAŞAMIN ADI DİRENİŞ OLUR
Aslında tehdit altındaki her yer bir, yaşamı için direnen herkes mücadele yoldaşıdır.
Bu yüzden Artvin’de talana isyan eden bir kadının sesi, Gerze’de ya da Loç’da da aynı şiddetle yankılanır.
Artvin’de gözaltına alınan Yeşil Artvin Derneği Başkanı Neşe Karahan’la Çamlıhemşin’de Yeşil Yol’a karşı çıkan Havva Ana görünmez bağlarla bağlıdır birbirine…
Yeşil Yol adıyla yok edilmek istenen bulutlara kardeş Pokut Yaylası Cerattepe’nin, taşlarına rengini gökkuşağının verdiği Samistal Yaylası da Kafkasör’ün kadim yoldaşıdır.
İşte bu nedenle zulmün olduğu her yerde, egemen güçler yaşamı her hedef aldığında, yaşamın bir diğer adı direniş olur. Ve zafer mutlaka yılmadan direnen halkların olur.
“…Dümende ve baş altlarında insanları vardı ki
bunlar
uzun eğri burunlu
ve konuşmayı şehvetle seven insanlardı ki
sırtı lâcivert hamsilerin ve mısır ekmeğinin
zaferi için
hiç kimseden hiçbir şey beklemeksizin
bir şarkı söyler gibi ölebilirdiler…”
Nazım Hikmet
OGM’nin mumu söndü: Artvin’de mühendislere soruşturma tutanağı ortaya çıktı
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.