Rize KAR YAĞIŞLI -4°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce

Ahmet Hakanlar, Cem Küçükler: Gazetecilik neden öldü?

ad826x90

Ülkede “gazetecilik” en pespaye dönemini yaşıyor. AKP’lilerin ayarsız tetikçileri gazetecilik paravanı kullanarak iktidar içi kavgada pozisyon alıyor. Peki, tetikçiler “gazeteci” adını alma cüretini nereden buluyor? Bağcının hiç mi suçu yok? Var.

ad826x90

Son birkaç gündür AKP’lilerin kavgası gündemlerde en üst sıralara oturmuş durumda. Referandum sonrası AKP içinde belirginleşen çatlak iktidar medyasında da gözle görülür hale gelmeye başladı. Cem Küçük’ün Mavi Marmara’cılara dair “manyak tipler” sözleri de fitili ateşleyen unsurlardan biri oldu.

 

Gelgelelim bu hararetli süreçte Davutoğlu’nun başbakanlıktan tasfiyesini getiren Pelikancılar da yeniden “blogvari” gün yüzüne çıkmaya başladı. Geçtiğimiz gün yayınlanan bir “Pelikan” yazısında birçok isim yer aldı. Bekir Bozdağ’dan Sümeyye Erdoğan’a, Egemen Bağış’tan Abdurrahim Boynukalın’a… Kirli finans ilişkilerini dair de kimi ithamlar yer alıyor yazıda.

 

ad826x90

AKP’DE ESKİ DEFTERLER AÇILIYOR: ‘PELİKANCILAR’IN FAALİYETLERİ İFŞA EDİLİYOR

Taraflar birbirine koz fırlatırken muhtemel ki en dikkat çekici olan Cem Küçük’ün tetikçi olduğu konusunda neredeyse herkes hemfikir. Adeta bir “Yenikapı ruhu” oluştu. Davutoğlu’na yakın Karar gazetesi yazarı Hakan Albayrak, Küçük’e “Kurnaz adam” derken Ahmet Hakan da bugünkü köşesinde “Kıvrak bir yavşak” ifadelerini kullandı. Her ne kadar Cem Küçük, Mavi Marmara sözlerinden geri adım atmış olsa da bu meselenin epey su kaldıracağı ortada.

 

AKP’li yeni yetme yazarlar arasında yer alan Fatih Tezcan da referandumdan hemen önce Kadir Topbaş’ı “FETÖ’cülük” ile itham etmişti. Suriye’de cihatçılarla birlikte Şii düşmanlığı yaptığı videolarıyla tanınan Tezcan’ın bugün AKP’li kalemler arasında anılması tesadüf olmasa gerek. O da Cem Küçük gibi yolunu bulanlar arasında…

ad826x90

 

ORTALIĞI TETİKÇİLERE BIRAKMAK…

 

Biraz daha ayarsız üsluplarıyla öne çıkan bu iki ismin bir eşikte zapt altında tutulamaması AKP içindeki kavganın biraz da kontrol dışına yerleşmeye başlamasıyla ilintili gibi. Ancak buradaki mühim soru şu olsa gerek: Ortalık bunlara kaldı mı? 

 

Evet, kaldı. 

 

“Gazetecilik” pazarlayan bu isimler her ne kadar gazetecilikle zerre alakalı bir pozisyonda yer almasalar da şu an kirli ilişkileri için en etkin kullandıkları paravan bu. Hedef gösterme, sindirme, korkutma… Cem Küçük’ün her ekrana çıktığında “Bitiririm seni” demediği kimse kalmadığı gibi Fatih Tezcan’ın da sosyal medyada hedef göstermediği kimse kalmadı neredeyse…

 

Gelgelelim bu isimler ne ara bu kadar cüret buldular demeyeceğiz, yanıtı basit, iktidar destekçiliği. Asıl soru, kendilerine gazeteci demeye ne ara cüret ettiler? Tetikçilik faaliyetlerine nasıl gazetecilik adı verdiler? Ya da gazetecilik ne zaman tetikçilikle karıştırılmaya, ayırdı zor hale gelmeye başladı? Toplumsal çürüme gazeteciliğe nasıl bu kadar sirayet etti?

 

PATRON GAZETECİLİĞİ

 

O halde soralım, bağcının hiç mi suçu yok? Mesela, patron gazeteciliği. Muhtemel ki en pespaye dönemini yaşıyor. Lafı eğmeden söyleyelim. Hürriyet, Milliyet gibi köklü sermaye yayın gruplarının iktidarla orantısız ilişkisi iyi kötü bir geleneği olan ana akım gazeteciliğinin kökünü kazımış durumda. Peşi sıra ülkedeki gazetecilik ortalaması da düşüş yaşamakta.

 

“Etliye, sütlüye” dokunmayan, iktidar sözcülüğünün, liberal propagandanın, güvencesizliğin, güç dengelerinin kurbanı olan bir gazetecilikten söz ediyoruz.

 

Soru çok basit: Ülkede “muhalif gazeteci” diye pazarlanan isimler -patron sözcülüğü yapan Ahmet Hakan’la aynı yayın grubunda yer alan- referandumda “hayır” dediği için işten atılan meslektaşına destek vermeye korkuyorsa, haber sunuculuğu yaptığı yayında her fırsatta anti-komünizm kusmaktan keyif alıyorsa tetikçilerin gazeteci diye peyda olması tesadüf mü?

 

Cem Küçük gibi çap sorunu yaşayan bir şahsın ekran ekran dolaşarak herkese parmak sallama cüreti bulması Uğur Mumcu, Abdi İpekçi gazeteciliğinin son bulmasıyla ilgisi olabilir mi? Günlerce üzerinde çalışılan hak, emek odaklı haberlerin okunmadığı ancak hilenin, arsızlığın, küfrün, hakaretin, sansasyonel olanın ilgi çektiği, yani niteliksizliğin eder ettiği bir ülkede bu isimlerin türemesi şaşırtıcı mı?

 

Muhalif olduğu için kovulan bir ana akım çalışanına destek çıkabilecek tek bir ana akım gazetecisinin olmadığı yerde Fatih Tezcanların ortalıkta ahkam kesebilmesi ilginç olabilir mi?

 

Mesleğin itibarını kaybetmekten çok aldığı yüksek maaşı kaybetme korkusu yaşayan gazeteci mi olur? Hatta köşe yazarını villalar, lüks arabalar aldırtacak kadar zengin eden gazete mi olur?

 

FON GAZETECİLİĞİ

 

Devam edelim: Tutuklu gazetecilerin, ifade özgürlüğünün gasp edilmesinin ülkede gelenek haline geldiği tartışmasız ortada. Ancak şunu sormayalım mı, Avrupa Birliği fonlarıyla, Avrupa’nın “kaygılıyız” demekten başka bir şey bilmeyen foncu kuruluşlarıyla ülkede paneller yaparak mı gazetecilik kurtarılacak hakikaten?

 

“Demokratik kuruluşlar” adı altında aynı sermayenin laciverdi kurumların “Basın özgürlüğü ihlalleri” raporlarını yazmak için sıraya girmek mi kurtaracak gazeteciliği? Ülkenin köklü gazeteci geleneğini iki kuruş fonculara emanet ederek mi “sınır tanımayan gazeteciler” olacak gazeteciler?

 

Bu kadar mı gazetecilik kepazeleşti?

 

GAZETECİLİĞİN EN PESPAYE DÖNEMİ

 

İktidara boyun eğmeyen, halka gerçekleri aktarmakta direnen bir avuç yayını görmezden gelip üstünde etiket fiyatıyla dolaşan tipleri gazeteciden sayan yurttaşların da mı hiç suçu yok?

 

Medya patronlarının kanatları altında yayıncılık yapınca, o kanallarda zekası düşük iktidar yalakalarına muhalefet edince “işte gazeteci” diye alkışlayan ya da Twitter hesabındaki takipçisi sayısına göre “gazeteci” olarak kabul gören saçmalığın da mı kabahati yok?

 

“Solculuk” adına patron gazeteciliğinin baş tacı edilmesi çelişki değilse neyle açıklanabilir? Daha da sadeleştirelim: Patron patron değil midir? Patron emeğin düşmanı değil midir? Gazetecilikte emek kutsal değil midir? Hangi sermaye grubu olduğu emek hırsızı oldukları gerçeğini değiştirir mi?

 

Evet, gazetecilik en pespaye dönemini yaşıyor. Değeri, birikimi hiçe sayan, sığlığın, niteliksizliğin cafcaflı, zahmetsiz dünyası gazeteciliği de gazetecilik geleneğini de yuttu. Örgütsüzlük nasıl bencilliği, çürümeyi beraberinde getirdiyse gazetecilik de bu karanlıktan nasibini aldı.

 

O halde soru hala basit: Tetikçi kalemlerin varlık göstermesinde kabahati olmayan kaldı mı?

ad826x90

Sıradaki haber:

Hakan Çelik’e büyük tepki

HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.