AfGANİSTAN İŞGALLERİNİN SONUÇLARI-2
ABD için Orta Asya rezervlerinin Afganistan üzerinden taşınması son derece önemli bir projeydi. Clinton, Sovyet İşgalinden önce mücahit gruplarla bunun için gizli işbirliğine girmişti.
Sovyetler Birliği Afganistan’a girdiğinde tam da ABD’nin istediği şey gerçekleşmiş oldu.
ABD hem Sovyetler’in yenilgiye uğrayarak gücünü iyice kaybetmesini, hem de sonraki adımda hedef seçilecek islâmı, terörle buluşturmak için orada silahlı gruplar oluşturmayı, hem de Afganistan’a hakim olmayı hedefliyordu.
Neticede: 9 yıl mücahit gruplarla savaşıp yenilen Sovyetler Birliği, birliklerini Afganistan’dan çekince dağıldı. Geride de milyarlarca dolar maddi kayıp, bölgede 14.453 ölü bıraktı ayrıca 451 uçağını yitirdi.
ABD, Sovyetler’e karşı savaşan mücahitlere milyonlarca dolar yardım etti. Başka ülkelerin mücahitlere yardım etmesine de öncülük etti.
Ayrıca, bu süre içerisinde mücahit grupların ve Afganistan’ın iç yapısının fotoğrafını çekmiş oldu, savaşan mücahit grupların CİA ile buluşmasını da sağladı.
ABD, bir yandan Sovyetler Birliğinin yenilgiye uğraması için elinden geleni yaparken, diğer yandan Sovyetler sonrasındaki Afganistan da iktidar kavgalarının alt zeminini hazırladı.
Sovyetler çekildiğinde tasarladığı gibi Sovyetlere karşı savaşan gruplar birbiriyle çatışmaya girdiler, birbirlerini öldürdüler. Daha önce cihat adına bir arada bulunanlar, işgalin ardından iktidar kavgasına giriştiler. ABD, böylece birbiriyle çatışan bu gruplar üzerinden islâmın ne derece ilkel, birbirini boğazlayacak bir arka zemine sahip olduğunu dünyaya göstermiş oldu.! Planın birinci kısmı böylece yürürlüğe girdi..
Bu gruplar içerisinden türeyen (üretilen) El Kaide ve onun arkaplan büyük gücü Taliban üzerinden, yıkılan ve hedeften çıkan Sovyetlerin yerine islâmın hedefe konması da kolaylaştı.
El Kaide, 11 Eylül 2001’de uçaklarla ikiz kuleler ve Pentagon’a saldırdı. Saldırılar, en az $10 milyarlık altyapı ve mülk hasarına, ek olarak 2.977 ölüm, 25.000’den fazla yaralanma ve uzun vadeli sağlık problemleriyle sonuçlandı. Siviller ve hava teroristleri dışında 343 itfaiyeci ve 72 kolluk kuvvetleri görevlisi ise enkazda arama yaptıkları sırada yaşamını yitirdi veya kayboldu.
Saldırı, insanlık tarihindeki en ölümcül terör saldırısı olarak kayıtlara geçti.
ABD’nin ‘Yeni Dünya Düzeni’ senaryosunu gerçekleştirmesi için böyle bir saldırıya ihtiyacı vardı. Afganistan’da ortaya çıkan Taliban yavrusu El Kaide ile bu sağlanmış oldu.
Bu saldırı sonrası Bush, islama karşı yeni bir Haçlı seferi başlattıklarını açıkladı.. Artık hedefte İslam vardı ve Afganistan’da ortaya çıkan/çıkartılan silahlı gruplar üzerinden uygun malzeme oluşmuştu!
ABD, Nato’yu da kuyruğuna takarak ilk olarak El Kaide lideri Usame Bin Ladin’i iade etmedikleri için (Afganistan’da Kuzey İttifakı denilen Raşid Dostum ve Mücahitlerin de yer aldığı ittifakı yenerek iktidarı ele geçiren) Taliban’ı yıkma ve Bin Ladin’i yakalama adına Afganistan’a girdi.
Asıl amaç Afganistan’ın yeraltı kaynaklarını ve uyuşturucu ticaretini kontrol altına almaktı. Afganistan’ın başta lityum rezervleri olmak üzere zengin maden kaynakları var. Çin, bu madenleri çıkarmak için Taliban’la ilişki içerisindeydi. Afganistan’ın kaynaklarına göz diken ABD dışındaki ülkelerin Taliban’a desteğinin asıl nedeni de çıkar ilişkisiydi.
ABD, bir yandan Taliban ve destekçi örgüt El Kaide üzerinden gelecek senaryosunu hayata geçirmeye çalışırken, diğer yandan süreç içinde ilişkili olduklarını kullanıp atmayı hedefliyordu.
Neticede de öyle oldu; ABD, El Kaide, İslami terör ve küresel tehdit gerekçeleriyle Ortadoğu’daki bazı iktidarları sonlandırıp bölgeyi yeniden şekillendirmek istiyordu.
Afganistan’da Taliban’ı yıkıp, kendine yakın bir yönetimi işbaşına getirdi. Ardından daha önce İran’la savaştırdığı Irak Lideri Saddam’ı devirmek için 20 Mart 2003 tarihinde beraberindeki koalisyon güçleriyle Saddam’a savaş açtı. Saddam’ı devirdikten sonra yaklaşık 8 yıl daha askerlerini burada tuttu. 18 Aralık 2011 tarihinde askerlerini Irak’tan çekti.
YENİ DÜNYA DÜZENİ, ARAP BAHARI, BOP VE BÖLGENİN YENİDEN ŞEKİLLENDİRİLMESİ
ABD, Sovyetlerin dağılması, Afganistan’da birçok Silahlı islamcı grubun oluşması, daha sonra bunların birbiriyle çatışması, iç savaşa girmesi, burada üreyen El Kaide’nin dünyada terör estirmesi, ABD’nin yıkmak istediği iktidarları demokrasi söylemiyle yıkmasını ve yeni bir Ortadoğu kurmasını kolaylaştırdı.
Irak’ta demokrasi getirme iddiasıyla Saddam’ın ABD tarafından devrilmesi ve idam edilmesi, bir ABD örgütü olduğu seçimlerde Trump tarafından dile getirilen (sözde) Sünni olan IŞİD’in kurulmasına yol açtı. Yine, Irak’ta Barzani tarafından Kürt federe Bölgesi kurulması, diğer Arap ülkelerinin de demokrasi talepleriyle ayaklanmasının arkaplanında ABD ve onun etki alanındaki ülkeler vardı.
Tunus’ta 17 Aralık’ta Muhammed Buazizi adlı kişinin kendini yakmasıyla Arap Baharı denilen ayaklanmalar başladı. Protestolar sonucu iktidar değişti. Gösteriler başka Ortadoğu ülkelerine kaydı.
Tunus, Mısır, Libya, Suriye, Bahreyn, Cezayir, Ürdün ve Yemen’de büyük çapta; Moritanya, Suudi Arabistan, Umman, Irak, İran, Lübnan ve Fas’ta küçük çapta olmak üzere tüm Arap dünyasında başgösteren mitingler, protestolar, halk ayaklanmaları ve silahlı çatışmalar hep ‘demokrasi-daha çok demokrasi’ talepleriyle başladı.
Libya’da halk Kaddafi’ye karşı ayaklandı, iç çatışmalar başladı.
23 Ağustos 2011 tarihinde Trablus’un düşmesiyle Kaddafi rejimi yıkıldı. 20 Ekim 2011 tarihinde, memleketi Sirte’de, Ulusal Geçiş Konseyi askerleri tarafından yakalandı. Burada linç edilerek öldürüldü.
Mısır’da 2011 yılında başlayan gösterilerde halk Mübarek iktidarına karşı ayaklandı. Müslüman Kardeşler de eylemlere destek verdi.
11 Şubat 2011 tarihinde Mısır cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek gösteriler nedeniyle istifa etti. Görevi devralan yardımcısı da istifa etti. Görevi bu kez askerler devraldı.
Mısır’da 2012 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde İhvan’ın desteklediği Mursi Devlet Başkanı seçildi.
Müslüman Kardeşler Bölgedeki ayaklanmalarda genellikle etkin olarak yer aldı. Müslüman Kardeşler Suriye’de de iktidara karşı ayaklananlar arasındaydı.
Birçok yerde Müslüman Kardeşlerin öne çıkmasının İran’a karşı bir güç olabileceğini hesap eden ABD, tam tersine Mursi’nin İran’la ilişkileri geliştirme hedefini güttüğünü görünce darbeyle Mursi’yi indirdi, yüzlerce ihvan mensubu darbeci Sisi tarafından öldürüldü, zindana atıldı. Mursi de bir mahkemede savunma esnasında hayatını kaybetti.
Suriye’de iç savaş başlayıp bölge kangrene dönüştü ve ABD bu kez Sünni İslami terör laboratuvarını burada devşirdi. Saddamcılıkla ortaya çıkan IŞİD, emirliğe dönüştü ve hem şiilere hem de kendine bağlanmayan islamcı örgütlere savaş açtı.
İran ise Alevi ekolden olan Baasçı Esed’e sahip çıkarken, IŞİD karşıtı Haşdi Şabi örgütünü kurdu.
Bu arada ABD’nin Bölgede kurmak istediği Büyük Kürt Devletinin Suriye ayağının işini kolaylaştırmak, onlara silah, eğitim ve lojistik destek sağlamak için IŞİD’i aparat olarak kullanıldı.
Türkiye, hem IŞİD, hem de PKK tehlikesini göğüslemekle karşı karşıya kaldı.
Türkiye’nin bu direncinin kırılması için içte ve dışta çeşitli operasyonlara girişildi
Ayrıca IŞİD, ABD’nin istikrarsızlık çıkarmak istediği bölgelerde bombalamalarla,eylemlerle varlığını hissettiren, her an ortaya çıkabilen bir güç haline geldi. Sırada Çin olduğu da zaman zaman ileri sürüldü.
ABD’NİN HEDEFİ NE İDİ,NEREYE GELİNDİ?
Sovyetler Birliğinin yıkılmasının ardından ABD’nin asıl hedefi Orta Asya’yı kontrolü altına almak, Ortadoğu’yu yeniden şekillendirmek, Çin ve Uzak Asya’yı, Afrika’yı gelecek projesine hazırlamaktı.
Ortadoğu’da Türkiye dahil 22 ülkenin sınırları değişecek, yeni devletçiklerle birlikte (ABD’nin arka bahçesi) Büyük Ortadoğu oluşturulacaktı.! ABD eski Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice bu hedefi açıkça dile getirmişti.
ABD, şu ana kadar hedefini tam olarak tutturamadı ancak elindeki kozlardan hiçbirini kaybetmiş değil. Sıkıştığı yerde farklı alternatifler üretiyor. Geleceği yönetmek için elinde bir sürü argüman var. Her bir farklı alternatif için kullanacağı farklı farklı aktörlere sahip.
Buradan baktığımızda;
-DAEŞ(IŞİD) birçok yerde iç kargaşa, çatışma için kullanılacak en zalim Sünni/ selefi görüntülü silahlı bir örgüttür. Mezhep çatışmalarında son derece kullanışlıdır ve kendine tabi olmayan herkese düşmandır.
-Haşdi Şabi+ Hizbullah şii vurucu gücü durumunda olup bölgede şiiliğin yaygınlaşması ve korunması için gücünü artıran bir silahlı örgüttür.
-El Kaide, IŞİD’e benzer olsa da Selefiliği benimsemeyen, sünni kökenli bir örgüttür.
-PKK, Suriye’de, Irak’ta, İran’da yapıları bulunan silahlı örgüt ve ABD açıkça arkasında
-Birçok ülkede tarikatlar, cemaatler ABD ve Dış İstihbaratla irtibatlı olup onların emellerine hizmet edecek durumda
– AB(D) tarafından fonlanan sivil toplum örgütleri, medya kuruluşları, sosyal medya vs istihbarat örgütlerinin kullanımına açık durumda.
ABD istihbaratı bahse konu örgütlere, yapılara sızdığı için bunları kullanabileceği gibi tekelindeki Devletleri de devreye sokarak gelecek projelerini gerçekleştirmek için atraksiyonlarını devam ettirecek. İktidarlar yıkıp, iktidarlar kuracak, darbeler yapacak, iç savaşlar çıkaracak, istikrarsız alanlar, bölgeler oluşturacak, rakip ülkeleri zayıflatmak İçin çeşitli senaryoları devreye sokacak.
Elbette ABD, planlarında Taliban’ın da önemli bir yeri var!
ABD-TALİBAN İLİŞKİLERİNİN GELECEK SEYRİ
ABD, Afganistan’da istediği düzeni kuramadı. Taliban dahil kullandığı örgütleri, yapıları bir yana iterek batılı görüntülü iktidarları işbaşına getirdi ancak Taliban, 20 yıldır bu iktidarlara karşı mücadelesini sürdürdü ve ABD’ye büyük darbeler indirdi.
Burada, “Taliban, ABD istihbaratıyla ilişkili bir yapı, neden onunla savaştı.” diye sorulabilir. Bunun cevabı çok basit! ABD sürekli at değiştirir. Daha kullanışlı olanı işi bitenle değiştirir. El Kaide saldırılarından sonra Taliban’ı iktidardan indirmesini, Bin Ladin’i öldürmesini buna bağlamalı. Ancak, bu örgütler bir tabana sahipse saf dışı bırakılmalarına karşı direnirler. İşte Taliban-ABD savaşını böyle görmeli. Taliban, ABD ile savaşarak tasfiye edilmesini engelledi ve 60-70 binlik ordusuyla 300 bin üzerindeki ABD/NATO ordusunu, ABD’yi dize getirdi.
Bunu Taliban’ın tek başına yapmadığı, Çin ve bazı ABD’ye yakın ülkeler dahil l birçok ükeden aldığı destekle yaptığı bilinmekte.
Gittikçe batağa saplanan ABD sonunda Taliban’la anlaştı ve Eşref Gani iktidarını sattı.
Taliban-ABD anlaşmasının ne olduğunu bilmiyoruz. ABD’nin bu konuda uzun vadeli bir planı olduğu muhakkak.
Birincisi; Maturidi/Hanefi Peştun’luğa dayalı bu yapının ideolojisini çevre ülkelere taşımasını isteyebilir. ABD’nin çıkarları doğrultusunda İran’la gerilimlerin yaşanması, işin çatışma boyutuna gelmesi muhtemel.
-Taliban ideolojisi, Sünnilik üzerinden terör üretenlere desteğe yol dönüşebilir. Bu ise ABD istihbaratına yarar. Hedef ülkelerde istikrarsızlık yerleşir.
-Afganistan’da yeniden iç çatışmalar başlar. ABD, bunlara destek vererek Taliban’ın zayıflatılmasına çalışabilir.
-Taliban’a destek veren ABD’ye yakın ülkeler aracılığıyla Taliban’a destek olur. Oradaki zenginliklere ortak olur, ABD şirketleri Afganistan’a yerleşir. Böylece ticari ilişkinin büyümesi sonucu ABD-Taliban çıkarı özdeşleşir. Taliban bir ABD gücü gibi çalışabilir.
Türkiye ise (ABD ile uzlaşılmış olunmasının rahatlığı içinde)Taliban’ı, kendisine destek veren Pakistan, BAE, Suud gibi ülkelerle ilişkileri derinleştirmenin aracı olarak kullanabilir.
Bu ihtimalleri daha da çoğaltmak mümkün.
Peki ortaya çıkan bu zeminin sağlıklı yürümesi mümkün mü?
Geriye dönüp baktığımızda pek mümkün görünmüyor..
Afganistan her zaman iç çatışmalara açık hale gelmiş bir ülke. Şimdiden bazı örgütler Taliban’a savaş açmış durumda.
Eğer, ABD, sürekli daha büyük çıkarı için yeni senaryoların peşine koşmaz, bölgeyi savaş düzeninden çıkarma yoluna girerse gelecekte daha az acılar yaşanır.
Bunun Türkiye’ye yönelik ilk sınavı da PKK ile ilişkisine bağlı. Eğer bu yapıyı tasfiyeye razı olursa çok şey değişebilir.
Bütün olup bitenleri, olacakları İsrail’i de göz önüne alarak düşünmeli…
Zira; ABD açısından, İsrail’in çıkarlarını hesaba katmayan bir proje olmadı hiç…