Bir devlet hastanesinde temizlik görevlisi olarak çalışan bir işçi ile buluşuyoruz; gece vardiyasının ilk saatlerinde, hasta yakınları ve refakatçilerinin çay çorba içtikleri bir kafeteryada oturuyoruz. Vardiya yoğunluyla devam ediyor, onlarca vatandaş koşturmaca içinde… Sürekli, poliklinik soranlar, tarif isteyenler, kayıt nasıl açtırılıyor diye soranların arasında kendimize bir sohbet aralığı yaratıyoruz.
Temizlik görevinde 14 senedir bu hastanede çalışıyor. Son yedi yıldır da sadece gece vardiyasında çalıştığını söylüyor, temizlik dışında da tüm işleri yaptırdıklarından yakınıyor, ilaç getirmek dahil olmak üzere bir hastanede akla gelebilecek her türlü iş… Doktor imzası olmadan alınamayacak narkotik ilaçlarını dahi getirmeleri için onları zorladıklarından bahsediyor. Bir kere karşı da çıkmış yöneticisine “Bize ilaç getirtiyorsun yarın bir şey olursa siz kendinizi kurtarırsınız ben ne yapacağım. Ben kurtaramam. Adam diyecek ‘Senin kartında ne yazıyor temizlik yazıyor.’ Senin görevin olmadığı halde niye getiriyorsun bir şey diyemeyeceğim ceza bana kesilecek” demiş. Ama bu ‘düzen’ böyle devam ediyor” diyor.
Daha önce DİSK’e bağlı bir sendikaya üye olmuş ve sendikal örgütlenme için de çaba sarf etmiş bir işçi. “Neden vazgeçtin?” diye sorunca işçilerin korkutulduğunu, yönetime yaranmak isteyen kimilerinin “terörist” diyerek kendilerini karaladığını söylüyor. Sonra da başhekimle konuşmasını anlatıyor; “DİSK terörist olsaydı Yeşilçam’da filmlerde DİSK olur muydu? Bunlar teröristse ben de teröristim. Kobanê zamanında kullandılar paranız YPG’ye gidiyor dediler işçiler korktu” diyor.
Tek adam yönetiminin savaş politikalarının bir hastanede çalışan temizlik işçilerinin örgütlenmesini dahi nasıl etkileyebildiğini çok açık şekilde anlatıyor. Ama tek eleştirisi bu ülkeyi yönetenlere ve onların idari sorumlularına dair değil. “Adam ambulans şoförüydü, sendika başkanı oldu adamın yazlığı oldu şimdi” diyor. Mücadele örgütleri olması gereken sendikaların nasıl çıkar kapısı olarak kullanıldığını ve bunun da işçilerin birbirlerine olan güvenini zedelediğini anlatıyor. İşçilerin kendilerini de denetlemeyi ve birliklerini güvene dayalı şekilde kurmaları, güçlendirmeleri gerektiğini tartışıyoruz. “Abi yapamadığımız şey bu” diye giriyor söze. “Toplu sözleşme için yetki dönemi, 5 senedir Öz Sağlık-İş’e üyeyiz kalkıp sendika değiştirmeye çalışınca diyorlar ki başka sendikaya üye olmasaydın arada kalsaydın. Çünkü herkes biri aracılığıyla işe girmiş.”
Biz işçilerin kendi güçlerinin farkına varıp, birliklerinin neleri başarabileceğini görmeye ihtiyaçları olduğunu anlatıyoruz. Ancak birlik deyince akıllara halihazırda var olan sendikalar geliyor. Söze hemen “Abi kendi birlikleri değil. Bizim arkadaşımız Türk-İş’i örgütlüyordu ilk imzayı o topladı sonra da arkamızda kalkıp millete dedi ki Türk-İş’e üye olmayın o öyledir bu böyledir” diyerek giriyor: “Burada yüz kızartıcı suçlar yapanlar yönetici oluyor. Normalde işten atılması gerekiyor. Yüz kızartıcı suçu olanlar MHP’ye gidiyor işini çözüyor.”
Biz birlik dedikçe o da kendilerini satan arkadan dolaşan kişilere dair olan hafızasını tazeliyor. Ama bu bir şey değişmez türünden bir yakınma değil. Aksine sohbet bugün yaşanan sorunlara doğru geldikçe gururundan, emeğinden vazgeçmeyen bir direnci anlatıyor bize.
“Sürekli bize her işi yaptırıyorlar” diyerek yöneticilerden çok yoğun baskı gördüklerini anlatıyor. Her iş derken kastının ne olduğunu merak ediyoruz; çünkü buluştuğumuzdan beri iki lafından biri bu. Ne gibi işler mesela dediğimizde ise neredeyse reçete yazmadığımız kalıyor diyerek başlıyor anlatmaya:
“Temizlik personeli ceset topluyor. Normalde hastanenin o işe dair elemanı olması lazım. Hasta ex (Hayatını kaybediyor) oluyor. O gün nöbette kim varsa ona yaptırıyorlar. İlk başta kefenliyoruz sonra camiye yolluyoruz. Adam ex oluyor. Bizi çağırıyorlar. Hele pandemide günde 12 ceset kaldırdım. Hemşire hiçbir şeye dokunmuyor. Adamın üzerindeki damar yolunu al bari. O üzerindeki malzemeleri al. Adamın üzerinde ziynet eşyası var onu al bari. Bir ara adamın biri ex oldu. Adamın parası kaybolmuş. Demişler temizlik personeli toplamış. Çöpü falan karıştırdık adamın montunda çıktı. Bulamasak soruşturma yiyecektik.”.
Sadece bu da değilmiş; kalp masajı dahi yaptığını şöyle anlatıyor: “Stajyer öğrenci aspire etmeyi bilmiyor. Bazen kalp masajını ben yapıyorum. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin olduğu gün kalp masajı yapmak için çağırdılar beni.” Seçim deyince laf yerel seçimlere geliyor. AKP’nin işçi ve emekçilere kulak vermeyerek kendi ayaklarına sıktığını söylüyor.
Sendikaların mevcut halini eleştiriyor ama örgütlenmenin gerekliliğinin farkında. “Türk-İş’e üyeyim. Yavaş yavaş arkadaşlarımız uyanıyor. 200 üyemiz var. Düşüyor artıyor git gelli. Hani nasıl CHP şunu bunu yapacağız diyor da AKP de yaptık diyor ya da EYT’yi çıkarıyor, bizim sendikalar da aynı. Türk-iş yetki alırsa böyle böyle olacak diyoruz, Öz Sağlık hemen üstüne konuyor.. Sendikal rekabetin işçiye zarar getirdiğinin farkında. …..
1 Mayıs peki deyince? Yöneticisine “Bana 1 Mayıs’ta nöbet yazmayın 1 Mayıs’a gideceğim” demiş. Ama yönetici bilerek, gitmesin diye nöbet yazmış, “Ses çıkarsam terörist diyecekler” diyor.
Covid-19 Pandemisi Sırasında Kullanılan Antibiyotiklerin Süper Mikropların Oluşmasını Sağlıyor
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.