Meltem AKYOL
Hopalı Öğretmen Metin Lokumcu’nun ölümünün üzerinden 10 yıl geçti. Yargılama ise 21 Nisan’da Trabzon’da başlayacak. Avukat Meriç Eyüboğlu, çıkan iddianame için “Dağ fare doğurdu” dese de dava açılmış olmasının önemli olduğuna dikkat çekiyor: “Bu dava hepimizin gözleri önünde işlenen bir cinayetin daha üstünün örtülmemesi, unutulup gitmemesine vesile oldu.”
Ve ekliyor Eyüboğlu: “Yargının bu kadar siyasallaştığı bir konjonktürde yine de ailesinin, yakınlarının gözündeki hüznün biraz aralanmasını istiyorum.”
Tarih 23 Ağustos 2020, yer Giresun. Caddeler su ile dolu, araçlar sürükleniyor. Evler su altında. Selden sonra sokaklar, evler harabeye dönmüş durumda. Ve ekonomik faturası bir yana 10 can yitip gitti. O selden sonra yarıya kadar su altında olan duvarda bir resim. O resimdeki bir elini yukarıya kaldırmış, gömleği savrulan Hopalı Öğretmen Metin Lokumcu.
Şimdi takvimi biraz geriye saralım. 2011’in 31 Mayıs’ı. Dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan seçim kampanyası için Hopa’da, miting yapacak. Karadeniz HES’lerle, taş ocakları ile delik deşik. Suyuna, deresine, çayına sahip çıkmak isteyen Hopalılar açıklama yapma hazırlığında. Eyleme polisin müdahalesi gaz stoklarını bitirecek kadar sert. Metin Lokumcu o eylemde kullanılan gaz nedeniyle kalp krizi geçirdi, hayatını kaybetti.
Giresun’da yaşanan sel felaketinin ardından duvarda beliren o resim Metin Lokumcu’nun o eylemden son karesiydi. Karadeniz’de yapılan HES’e karşı ‘Doğaya, ağaçlara dokunmayın’ diyordu o eylemde Metin Lokumcu. Ve o resim haklı çıktığının kanıtıydı adeta…
Ve davası bu 21 Nisan’da, yani hayatını kaybetmesinden tam 9 yıl 11 ay sonra, Trabzon’da başlayacak. Lokumcu davasında çıkacak adalet hem ailesinin ama hem de bütün bir Hopa’nın ve Karadeniz’in yüreğine su serpecek… Davaya sayılı günler kala 2011’den beri yaşananları, Eren Dağıstanlı ve Avukat O. Meriç Eyüboğlu ile birlikte, 9 soruda derledik.
Metin Lokumcu hayatını nasıl kaybetti, 10 yıl önce ne oldu?
2011’in 31 Mayıs’ı. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, seçim kampanyası için Hopa’da, miting yapacak, yer Hopa sahil dolgu alanındaki festival alanı.
Başbakan’ın kentlerine geleceğini öğrenen Hopalıların da söyleyecek sözleri vardı. HES’ler, çaya konan kota ve başka sorunlar… Hopa meydanında açıklama yapmak için bir araya geldiler. Miting alanı ile açıklama yapmak istedikleri alan birbirine yakın da değil, iki alan arasında 8 şeritli bir transit yol bile var. Üstelik Erdoğan’ın mitingine daha saatler var, henüz şehre gelmemiş bile.
Açıklama başlar başlamaz polisin sert müdahalesi de başladı, gaza boğuldu Hopa.
Atılan gaz kapsülleriyle yaralananlar oldu, bir lokantanın çatısı yandı, hastane önünde bekleyenler de bu şiddetten nasibini aldı.
Hopa’da adı konmamış sıkıyönetim vardı adeta. Artvin, Erzurum, Erzincan, Bayburt, Rize, Ardahan, Kars olmak üzere 7 kentten çevik kuvvet polisleri getirtilmişti.
Erdoğan ilçeye geldiğinde de uzun uzun konuşurken de polis müdahalesi sürdü. Gün boyu süren saldırılarında o kadar çok gaz kullanıldı ki Hopa’da kaymakam bir gün sonra “Gaz stoklarının bittiğini” açıklayacaktı.
Hopalı Öğretmen Metin Lokumcu da oradaydı. “Yeter be yeter artık!” diye bağırıyor, sonra ellerini arkadan bağlayıp “Haydi al götür beni, al götür kurtar memleketi” diyordu polise… Yoğun gaza daha fazla dayanamadı Lokumcu, fenalaştı. Meydanda bekleyen ambulansa doğru götürülürken, ambulansın altına yeniden gaz atıldı. Durumu iyice ağırlaşan Metin Lokumcu, Hopa Devlet Hastanesinde hayatını kaybetti.
Devam eden saatlerde siyasi partiler, dernekler, oteller, kahvehaneler basıldı. Telefon hatları ve internet bağlantıları kesildi. Hopa kent merkezine giriş çıkış yasaklandı… Gece operasyonuyla 60 kişi gözaltına alındı.
Hopa’da gözaltına alınanlar, ailelerine ve avukatlarına haber verilmeksizin bir gece yarısı Erzurum’a kaçırıldı. Uzun ve zorlu gözaltı sürecinin sonunda tutuklanan 17 kişi, Erzurum Yüksek Güvenlikli Cezaevine götürüldü. 7 ayı aşkın süre hapishanede kaldı.
Metin Lokumcu’nun ölüm haberi üzerine Hopa’da başlayan protestolar hızla yayıldı. İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere birçok kentte Metin Lokumcu’nun polis şiddetiyle öldürülmesi protesto edildi. Türkiye’nin her yerinde 100’lerce insan gözaltına alındı, tutuklandı, yargılandı.
Dönemin başbakanı yaşananlardan sonra ne açıklama yaptı?
Hopa olayları sonrası ilk açıklamayı Trabzon mitinginde yapan dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, “Ben Hopa’ya eşkıyaların indiğini bilmiyordum. Meğerse eşkıya Hopa’ya da inmiş. Eli taşlı eşkıyalar oraya da inmiş” diyecekti.
1 Haziran 2011’de İstanbul’daki Haliç Kongre Merkezinde “Türkiye Hazır, Hedef 2023” proje tanıtım toplantısında Hopa olaylarına ilişkin konuşan Erdoğan bu kez, “Tabii bu arada bir tanesi de kalp krizi geçirerek, kimliğini bilmiyorum, üzerinde durma gereğini de duymuyorum kalp krizi sonucu ölmüş” diyecekti.
10 Haziran’da ise bu kez Ağrı’daki mitingi sonrası NTV yayınında Erdoğan. Metin Lokumcu’nun hayatını kaybettiği eylemde kullanılan gazı, “En modern manada bu tür şeyleri yatıştırmada kullanılan biber gazıdır” diyerek savunuyor.
Ruşen Çakır o yayında Erdoğan’ın ilk açıklamalarını hatırlatıp bu konudaki duruşunun değişip değişmediğini sorduğunda ise “bazı resimler ve ses kasetleri” olduğunu belirttikten sonra “Ses kasetlerini dinlediğiniz zaman ve resimleri gördüğünüz zaman acaba emekli bir öğretmene bunlar yakışır mı diye herhalde siz de akrabanız bile olsa hakkı teslim etmeniz gerekir” diyor.
O yayında Erdoğan’ın bahsini ettiği “bazı resimler ve ses kasetlerini” de bunca yıldır kimse görmüyor, tıpkı “camide içki içtiler”in fotoğrafları, görüntüleri gibi.
O gün orada ne kadar gaz kullanıldığı ve kullanılan gazların niteliğine dair bir bilgi var mı?
Yaşanan olaylar sonrası Hopa Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturma kapsamında avukatlar 31 Mayıs günü Hopa’da kullanılan gaz bombalarının etken maddelerin içeriğinin araştırılmasını istedi.
Hopa Cumhuriyet Başsavcılığının 2011/886 sayılı soruşturma dosyası kapsamında Artvin Valiliğine yönelttiğini sorunun yanıtı şöyleydi: “Smoke (gaz el bombası), 37/38 mm gaz fişeği, ve OC gaz solüsyonu kullanılmıştır.”
Bu yanıt İçişleri Bakanlığının pek çok kez yaptığı, “Kolluk güçleri tarafından (OC) ve (CS) içerikli gaz mühimmatının kullanılmakta olduğu, bu mühimmatın gaz fişeği ve gaz el bombaları şeklinde kullanıldığı” açıklamaları ile de uyumluydu.
Bakanlığın OC oleoresincapsicum ve CS chlorobenzylidenemalononitrile dediği kimyasallar Kimyasal Silahlar Konvansiyonu 1.5 sırasına göre kimyasal silah kategorisinde yer alıyor.
Yani Hopa’da kullanılan OC ve CS gaz muhimmatı, kimyasal silah niteliğindeydi.
Metin Lokumcu’nun hayatını kaybetme nedeni nedir, kalp krizi mi, kullanılan kimyasal gazlar mı, bu konuda raporlar ne diyor?
Adli Tıp Kurumu (ATK) Trabzon Grup Başkanlığı Morg İhtisas Dairesinin 20 Haziran 2011 tarihli otopsi raporuna göre Lokumcu’nun ölüm nedeni “Kendisinde mevcut olan kalp ve akciğer hastalığının aktif hale geçmesi”ydi.
Raporda akciğer ve kalp hastalıklarını tetikleyen nedir, yoğun kimyasal madde kullanımı ile kalp krizi arasında nedensellik bağı var mıdır sorularının yanıtı ise yoktu. Özetle rapora göre Metin Lokumcu’nun ölüm nedeni ‘kader’di.
Rapora itiraz edildi.
ATK Birinci Adli Tıp İhtisas Kurulu, 16 Aralık 2011 tarihli raporu hazırladı. Bu rapor da Trabzon’da olduğu gibi Lokumcu’nun ölüm nedeninin “Kendisinde mevcut olan kalp ve akciğer hastalığının aktif hale geçmesi sonucu” olduğunu söylüyordu. Ancak rapor “Mevcut hastalık nasıl ve neden aktif hale geçmişti” sorusuna yanıt vermiyordu. Rapor “Akciğerde çok ciddi bir ödem saptanmış olmasını, bir akciğerin ağırlığının neredeyse iki akciğerin toplam ağırlığına -818 gram- ulaşmış” olmasını da açıklamıyordu. Yapılan itirazlar sonucunda dosya Adli Tıp Kurumu Genel Kuruluna gönderildi.
Bu arada Lokumcu ailesi adına Avukat O. Meriç Eyüboğlu, Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyine başvuru yapmış ve Metin Lokumcu’nun ölümü ile kullanılan kimyasal gaz arasında nedensellik bağı olup olmadığı konusunda görüş istemişti.
TTB Bilimsel Araştırma Kurulu hazırladığı rapor ATK’nin tam tersini söylüyordu.
Rapora göre Lokumcu’nun ölümüne neden olacak bir kalp ya da akciğer hastalığı yoktu ve ölümü kendisinde mevcut olan bir hastalık sonucu gerçekleşmemişti.
Dahası“Ölüm ile kimyasal gaza maruz kalma arasında nedensellik ilişkisi” vardı.TTB’nin bu raporu toplumsal olaylarda kullanılan gaz bombası ile ölüm arasındaki nedensellik bağını ortaya koyması bakımdan bir ilkti.
Adli Tıp Genel Kurulu 24 Mayıs 2012’de raporunu açıkladı. Raporda “Kronik kalp damar hastalığı bulunan kişinin ölümünün kendisinde mevcut kalp damar hastalığının olayın efor ve stresi ile aktif hale geçmesi sonucu meydana gelmiş olduğu, yakın mesafeden yoğun olarak ortho chlorobenzalmalononitrilo CS gazına maruziyeti olduğunun kabulü halinde, bu maruziyetin de kendisinde mevcut kalp- damar hastalığının aktif hale geçmesinde efor ve stres faktörüne, ilave faktör olarak kabul edilmesi gerektiği kararı oy birliği ile mütalaa olunur” tespiti vardı.
Adli Tıp Genel Kurulunun raporuyla, biber gazına maruz kalınmasının, kronik kalp hastalığını tetikleyen bir faktör olduğu bir devlet kurumu tarafından da tespit edildi.
Dava neden bu kadar geç açıldı? Dosyada kaç kişi yargılanıyor, suçlamalar neler?
2012 yılının şubat ayında açıklanan Türk Tabipleri Birliği raporunda, kullanılan kimyasal gazların Metin Lokumcu’nun ölümüne yol açtığı yani “Ölüm ile kimyasal gaza maruz kalma arasında nedensellik ilişkisi olduğu” açıkça belirtilmişti.
24 Mayıs 2012 tarihli Adli Tıp Genel Kurulu raporu da Metin Lokumcu’nun efor, stres ve kimyasal gaza maruz kalıp, kalp damar hastalığının aktif hale geçmesine ve ölümüne yol açtığını söylüyordu.
Buna rağmen iddianame düzenlenmesi için 2012 yılından 2020 yılının son aylarına kadar beklendi!
Metin Lokumcu’nun öldürülmesi nedeniyle yapılan suç duyuruları, önce parçalara ayrıldı, birbirinden koparıldı. Ayrı soruşturma numaralarına bölünen dosyalarda verilen kararların bir bölümü hiç tebliğ edilmedi, böylece çok uzun zamana yayılan hukuki süreçte ayrı ayrı yürüyen soruşturmaların toplam bilgisine sahip olmak da itiraz etmek de zorlaştırıldı.
Gelinen noktada dava dosyasını oluşturan klasörlerin sayısı bilinmiyor.
Davaya gelince.
Artvin İl Emniyet Müdürü, Hopa İlçe Emniyet Müdürü ve görevli polislerle ilgili yürüyen soruşturma, 9 yıl 5 ayda tamamlanabildi!
9 yıl 5 ayın sonunda, Artvin İl Emniyet Müdürü Muhsin Armağan, Hopa İlçe Emniyet Müdürü Fatih Ünlü ve 13 polis hakkında “Taksirle ölüme neden olma” gerekçesiyle dava açıldı.
Bu 13 kişi Hopa ve Erzincan’dan görevli olan polisler arasından belirlendi. Yani dosyada diğer illerden görev yapan ve o gün yaşananlardan sorumlu olan hiçbir görevli yargılananlar arasında yok.
Dava, 24 Aralık’ta Hopa Asliye Ceza Mahkemesinde başlayacakken, 1 gün kala “güvenlik” gerekçesiyle Trabzon’a nakledildi. Üstelik nakil kararı, adliyelerin mesai saatinin bitimine 10 dakika kala UYAP’a yüklendi.
Dosyaya dahil edilmesini talep ettiğiniz ama hiç soruşturulmayan kamu görevlileri var mı? 9 yıl boyunca neler yaşandı, hangi talepleriniz reddedildi?
Benzeri pek çok olayda olduğu gibi bu davada da sadece o gaz kapsülünü fırlatanın, o kalkanı, copu savuranın değil, bu talimatı verenin yani Başbakan şehre gelmeden önce sokakta kimse kalmayacak şekilde sokakları süpürün talimatı verenlerin suç ortağı olduğunu biliyoruz. Toplumsal olaylarda maruz kaldığımız şiddetin derecesini işte bu yukarıdan gelen talimatın tonu belirliyor. O günkü talimat kesin. O kadar kesin ki ölüm var, kafasından, vücudunun değişik yerlerinden yaralananlar var. Buna rağmen siyasi iktidarın dinmeyen bir öfkesi de var. Zira Hopa’da günlerce adı konmamış sıkıyönetim ilan edildi. Giriş çıkış durduruldu, evler basıldı, müthiş bir şiddet eşliğinden onca gözaltı yaşandı. Sadece bu kadar değil, İl Emniyet Müdürü de Metin Lokumcu öldürüldüğü ya da onca hak ihlali yaşandığı için değil çıkan olayları bastıramadığı için görevden alındı.
Biz en tepeden en aşağıya sorumluların yargılanmasını istedik elbette.
Dönemin İçişleri Bakanı Osman Güneş, dönemin Artvin Valisi Mustafa Yemlioğlu ve dönemin Hopa Kaymakamı Abdullah Akdaş’a yönelik şikayetler hakkında soruşturma izni verilmedi, tüm itirazlar reddedildi, dosyalar kapatıldı. İç hukuk yollarının tükenmesinden sonra yapılan Anayasa Mahkemesi başvurusu da ret kararı ile sonuçlandı.
9 yıl 3 ay sonunda toplam 37 kamu görevlisi hakkında “Taksirle ölüme neden olma, görevi kötüye kullanma, zor kullanma sınırının aşılması” suçlarından kovuşturmaya yer olmadığı/ takipsizlik kararı verildi. Bu karara yapılan itirazlarımız da olumsuz sonuçlandı. Bu konuda AYM’ye yapılan başvuru ise henüz sonuçlanmadı.
Bu dava dışında devam eden başka bir dava, yargılama var mı?
Metin Lokumcu’nun devlet görevlilerinin kusurları sonucu hayatını kaybetmesi nedeniyle açılan tazminat davası (idari dava) ise Rize İdare Mahkemesi tarafından “…Davacıların murisi ve yakını olan Metin Lokumcu’nun yasa dışı olaylarda aktif olarak rol alması sonucunda kendisinde mevcut kalp-damar hastalığının efor ve stres faktörüne bağlı olarak ölüm meydana geldiği görülmekle, bu bağlamda idarenin eylemi ile ölüm olayı arasında nedensellik bağı kesildiğinden davalı idarenin tazmin sorumluluğu bulunmadığı” gerekçesiyle reddedildi.
Oysa Metin Lokumcu, Hopa’da yapılan basın açıklamasına katılmıştı. Onlarca AYM ve AİHM kararında da ifade edildiği gibi ne basın açıklaması yapmak ne basın açıklamasına katılmak ne de barışçıl şekilde toplanmak yasa dışıdır.
Üstelik bu kararda TTB ve ATK raporlarına rağmen, “Ölümde yoğun ve ölçüsüz gaza maruz kalma yönünde somut saptama ve ölüm olayının biber gazından kaynaklandığı yönünde ortada bir bulgu veya emare bulunmadığı” da ileri sürülüyordu. Rize İdare Mahkemesi bu sonuca hangi tıbbı ya da bilimsel veriyle ulaştı, bu sorunun yanıtı yok. Rize İdare Mahkemesinin bu kararı, temyiz incelemesi için uzun zamandır Danıştayın önünde bekliyor.
Bunca yıl sonra gelen iddianame beklentileri karşılıyor mu? Adaletin tecellisi konusunda umutlu musunuz?
Bu soruya ‘evet’ yanıtı vermekten çok uzağız. Meriç Eyüboğlu “Dağ fare doğurdu” diyor iddianame için özetle. Nedenleri de şöyle anlatıyor: “En başından beri, hele 2012 tarihli TTB ve ATK Genel Kurulu raporlarından sonra sürekli değişen savcılardan, beklememesini dava açmasını istedik. En temel talebimiz buydu ve zaman aşımının dolmasına az bir zaman kalmışken, üstelik hukuken hatalı bir maddeden (Taksirle ölüme sebebiyet vermekten) dava açıldı. Her çevik kuvvet biriminde görevlendirilmiş iki tane gazcı oluyor. Yani tüm polisler gaz kullanmıyor. Kimi zaman silah gibi kullanılan gaz kapsülleriyle kimi zaman çok yakın mesafeden atılan kimyasal gazlarla onca insan yaşamını kaybetti. Oysa bu gazları kullanan kişiler özel bir eğitimden geçiyor, sertifikasyon programına dahil ediliyor. Keza bu gazların nasıl kullanılması gerektiğine ilişkin ayrıntılı hukuki düzenlemeler de var, kapalı mekanlarda kullanmamak gerektiği, açık havada hangi yakınlıktan ve hangi açıdan atılmasının gerektiği gibi, dolayısıyla Hopa’da da; Gezi’de de, başkaca toplumsal olaylarda da bu gazların silah gibi hedef alarak kullanılması nedeniyle gözünü kaybedenler, kafa travması geçirenler, başka yerlerinden yaralananlar ya da kimyasal gaza maruz kalıp hayatını kaybedenler için bir ‘tesadüf’ten, ‘hata’dan değil ancak ve ancak ‘kast’tan söz edebiliriz. Yani bunu kullanan polisler, nasıl kullanacaklarını bildikleri ve bunları gelişigüzel kullanmaları halinde kişilerin ölebileceğini öngördüğü halde, umursamadan, neticenin gerçekleşmesini göze alarak, ‘Olursa olsun’ şeklinde düşünerek bu fiili işlemiştir.
Kısacası bu iddianame hem failler yönünden yetersiz ve eksik hem de söz konusu eylemin hukuki nitelemesi yönünden yetersiz.
9 yıl 5 ay sonra bir dava açılmış olması, her şeyden önce vicdanlarımıza iyi geldi. Sonuç ne olursa olsun hepimizin gözleri önünde işlenen bir cinayetin daha üstünün örtülmemesi, unutulup gitmemesine vesile olduğu için. Bu dava vesilesiyle Metin Hoca’mızı ailesi, yakınları dışında çok geniş kesimler de yeniden hatırladığı için.
Bunun ötesinde katilleri tanıyor olsak bile, hepsinin yargı önüne çıkacağı, hesap vereceği, kelimenin gerçek anlamıyla onarıcı bir adaletin sağlanacağı zamanlara biraz daha zaman var diye düşünüyorum. Ancak bir gün mutlaka bunca cinayetin hesabı sorulacak.”
Soruşturma süreçleri, son verilen nakil kararı vs. düşünüldüğünde yargılama sürecine bir müdahale mi var?
Bu soruya yanıtı ilk elden “evet” oluyor Meriç Eyüboğlu’nun. Gerekçesini ise 2011’den beri yaşananlarla anlatıyor: “Metin Hoca’nın kaybedilmesinden 9 ay sonra, 2012 yılının şubat ayında açıklanan Türk Tabipleri Birliği raporu ile ölüm ile kullanılan kimyasal gazlar arasındaki nedensellik ilişkisi bilimsel olarak tespit edildiği halde, iddianame için 8 yıl 8 ay beklendi ve zaman aşımı için zorlu bir evreye girilirken dava açıldı. Yetmedi davanın açıldığı Hopa Asliye Ceza Mahkemesi, aralıktaki ilk duruşmaya kısa bir süre kala güvenlik gerekçesiyle davadan el çekti. Duruşmanın yapılıp yapılmayacağı tartışılırken, duruşmadan 1 gün önce mesai saatinin son dakikalarında Yargıtay Başsavcılığı dava için Trabzon’u uygun gördüğünü açıkladı. Böylece bir 4 ay daha geçmiş/geçirilmiş oldu.
Dosyada el çekme kararının da, teknik adıyla ‘nakil’, gerçek anlamıyla kaçırmanın Hopa’daki hakimin tasarrufu olduğunu düşünmüyorum. Nasıl bir kurguyla karşı karşıya olduğumuzu ilk duruşmada daha net anlayacağız.
Davadan ne bekliyorum, ne bekliyoruz? Aslında içimizin soğumasını diye cevap vermek istiyorum ama şu politik iklimde ve yargının bu kadar siyasallaştığı bir konjonktürde bu gerçekçi bir beklenti değil. Yine de ailesinin, yakınlarının gözündeki hüznün biraz aralanmasını istiyorum.
Bir de kimyasal gazların öldürücü olduğunun bir mahkeme kararı vesilesiyle tartışılmaz bir bilgi olarak dolaşıma girmesini, bu nedenle hayatını kaybedenler yönünden emsal bir nitelik taşımasını ve nihayetinde Gezi’den beri söylemeyi unuttuğumuz kimyasal gazların toplumsal olaylarda kullanılmasının yasaklanması talebinin sahiplenilmesini bekliyorum.”
İHD ve TİHV, Metin Lokumcu davasına katılım çağrısında bulundu
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.